Tüm güzellikleri yaratan Rabbimizi görmek, O’nun cemalini seyretmek,
selamını dinlemek kadar büyük bir saadet olabilir mi? Bu büyük
buluşmanın gerçekleşmesi akla göre mümkün, kaynaklarımıza göre kesin
olduğu halde bazı insanlar bu konuda şüpheye düşebiliyorlar.
Allahu Tealâ’nın müminler tarafından görüleceği konusunda şüphesi
olanlar şu soruları soruyorlar: Gözümüz bunca mesafeden güneşe bile
bakamıyor. Güneşi ve bütün alemleri yaratan Yüce Allah’ın zatına bu göz
nasıl bakacak, buna nasıl dayanacak? Ayrıca bir şeyi görmek için onun
bir yönde bulunması gerekir. Allah hangi yönde gözükecek? Oysa Rabbül
Alemin için o şu yönde bulunur demek mümkün değil.
Bu tür sorular her zaman sorulabilir. Bunlar bir müminin aklına da
takılabilir. Bu durumlarda hemen şüpheye düşüp inkâra gitmek yerine,
problemi çözmenin peşine düşüp, meseleyi incelemek gerekir.
Ahiret şartları dünya ile aynı değil
Önce, konumuzu aydınlatacak temel esasları hatırlayalım:
İmanın esası, gayba iman etmektir. Gayb, yok olan değil, var olduğu
halde görülemeyendir. Çok şey var ki, onları görmediğimiz halde kabul
ediyoruz. Var olduklarını çeşitli kanıt, işaret ve belirtilerden
anlıyoruz. İşte Yüce Yaratıcımız, melekler, akıl, ruh görmeden kabul
ettiğimiz varlıklardır.
İdrak ve algılama bakımından, içinde yaşadığımız dünyanın şartları
ile ahiret aleminin ve cennetin şartları aynı değildir. Yüce Yaratıcımız
zatını ahirette gösterecektir; ve elbette kullarına da o duruma uygun
özellikler verecektir.
Bir şeyi görmek onun her şeyini görmeyi gerektirmez. Mesela biz, bir
insana bakarken onun sahip olduğu her şeyi, her özelliğini görmüş
olmayız. Gök yüzünü görürüz, fakat tamamını görmüş ve anlamış olmayız.
Rasulullah A.S. Efendimiz de, Allahu Tealâ’nın, zatını, Adn
Cenneti’nde Kibriye örtüsüyle perdeleyerek göstereceğini haber
veriyor (Buharî, Müslim, Tirmizî).
Yani Cenab-ı Hak, mümin kullarına zatını gösterecektir. Fakat bu
görme O’nun zatının tamamen anlaşılması, hiç noksansız görülmesi
manasında değildir.
O’nu görmenin zevki kişiye göredir
Allahu Tealâ’yı görmek, O’nu bilmek, tanımak ve sevmek gibidir. Hiç
kimse Cenab-ı Hakk’ı tam olarak bilmiş, tanımış ve sevmiş değildir.
Ancak, her kul irfan derecesine göre O’nu sever. O’nu tam olarak görmek
de mümkün değildir. Fakat farklı derecelerde de olsa görmek mümkündür.
Bu da gören gözleri aydınlatmaya, seven gönülleri vuslat neşesiyle mest
etmeye yetecektir.
Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, Allahu Tealâ
yüce zatını nurla perdelemiştir. Eğer o perdeyi açacak olsaydı bütün
alem yanardı. (Müslim, İbnu Mace) Bu durum, dünya şartlarında
böyledir. Gözlerimiz dünyada O’nu görmeye güç yetiremez. Allahu
Tealâ’nın cemalini görme saadeti cennette gerçekleşecektir. Allahu Tealâ
cennette müminlere ayrı bir güç ve özel bir kabiliyet verecek, cemalini
öyle gösterecektir. Ancak her kulun Yüce Mevlâ’ya yakınlığı ve
Cemalullah’ı seyirdeki zevki bir olmayacaktır.
Herkes, dünyadaki iman, irfan ve edebine göre farklı tatlar alacaktır.
O, yönlerle sınırlı değildir. O’nu görmek
de...
Allahu Tealâ’yı görmek için bir mekâna ve yöne de ihtiyaç yoktur. O
şu anda bizi ve bütün varlıkları görmektedir. Bu görmesi bir yön, mekân
ve zaman ile sınırlı değildir. O herşeyi yöne, zamana ve mekâna bağlı
olmadan görür. Görmesi göz gibi bir vasıta ile değildir.
Kendisini de ahirette bütün yönlerden uzak, zaman ve mekândan arınmış
bir şekilde, bildiğimiz şartlara bağlı olmadan gösterecektir. Bu haktır,
gerçektir. Buna inanmak ve hazırlanmak gerekir. Allahu Tealâ’nın
ahirette görülmesi Kur’an, Sünnet ve alimlerimizin görüş birliği ile
sabittir. İnkâr eden, cahil veya gafildir. Cezası da bu nimetten mahrum
olmaktır.
Rasulullah A.S. Efendimiz’in belirttiği gibi, Yüce Rabbimiz’i
görmek için ölmek gerekir (Müslim, Tirmizî).
Kim Allahu Tealâ’ya kavuşmayı sever ve isterse, Allah da ona
kavuşmayı sever. Kim Allahu Tealâ’ya kavuşmayı sevmezse, Allah da ona
kavuşmayı sevmez. (Buharî, Müslim, Tirmizî)
Onun için aşık müminler, bir an önce O’na kavuşmak için can atarlar.
“O gün nice yüzler rablerine bakarlar”
Şimdi, bizlere Allah’ın cemalini görme nimetini müjdeleyen ayet ve
hadisleri görelim. Böylece hem konuya daha çok vakıf olacak, hem de
şevkimiz artmış olacaktır.
Yüce Rabbimiz buyurur ki: “O gün nice yüzler nur içinde
parlamaktadır. Rablerine bakmaktadır.” (Kıyame/22-23)
“Allah için güzel amel işleyenlere en güzel karşılık (Cennet)
ve bir de fazlası (Allah’ın cemalini seyretme) vardır.”
(Yunus/26)
Rasulullah A.S. Efendimiz bu ayeti okuduktan sonra şöyle
buyurmuşlardır:
“Cennet ehli cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten
sonra, Allah tarafından görevlendirilmiş bir melek şöyle seslenir:
- Ey Cennet ehli! Allahu Tealâ’nın size verdiği bir sözü var,
şimdi onu yerine getirmek istiyor. Bunu duyan Cennet ehli:
- Allah bizim yüzümüzü parlattı, terazimizi sevaptan yana
ağır getirdi, bizi cennetine koydu, cehennemden kurtardı ya!
derler.
O anda Alleh cemalinden perdeyi kaldırır. O’nu seyrederler.
Vallahi Allah onlara, cemaline bakmaktan daha güzel ve gözü aydınlık
edecek bir nimet vermemiştir.” (Müslim, Tirmizî, Nesaî)
Ashabtan bazıları, “Ya Rasulallah! Ahirette Rabbimiz’i
görecek miyiz?” diye sordular. Rasulullah A.S. Efendimiz de,
“Siz bulutsuz bir gecede dolunayı görmek için bir zorluk
çekiyor musunuz? diye sordu. Ashab,
“Hayır ya Rasulallah” dediler. Efendimiz tekrar:
“Bulutsuz bir günde güneşi görmekte bir zorluğunuz olur mu?”
diye sordu. Ashab,
“Hayır!” dediler. Rasulullah A.S. Efendimiz de,
“İşte Rabbiniz’i de bu rahatlık ve netlikte göreceksiniz”
buyurdu. (Buharî, Müslim, Ebu Davud, Nesaî, İbnu Mace)
Cerir b. Abdullah R.A. anlatıyor: “Gece vakti Rasulullah A.S.
Efendimiz ile birlikte oturuyorduk. Efendimiz bir ara ondördündeki
dolunaya baktı, peşinden şöyle buyurdu: ‘Hiç şüphesiz şu
dolunayı rahat ve açıkça gördüğünüz gibi Rabbiniz’i de göreceksiniz.
Siz, gücünüz yettiğince güneş doğmadan ve batmadan önceki namazları
muhafaza etmeye çalışın.’
Allah Rasulü A.S. peşinden şu ayeti okudu: Güneşin
doğmasından ve batmasından önce Rabbin’i hamd ile tesbih et ki, O’nun
hoşnutluğuna ulaşasın.” (Taha/130) (Buharî, Müslim, Ebu
Davud, Tirmizî)
Bu hadiste, cenneti ve Cemalullah’ı isteyenlerin
namaza sarılması gerektiğine işaret vardır.
Cennette Allahu Tealâ’nın cemalini seyretme cuma günleri
olacaktır. O gün cennet ehlinin bayramıdır. (Ebu Ya’la, Heysemî)
Allahu Tealâ cennette müminlerle konuşacak, onlara selam verecektir.
(Yâsin/55-58) Bu ne büyük mutluluktur!
Talep eden, isteğine kavuşur.
Bütün bunlar doğru ve sağlam bir imanın ve Allah rızası için
yapılan salih amellerin neticesidir. Rabbini seyretmekle
şereflenecek gönlünü ve gözünü temiz tutanlara ne mutlu!
Rasulullah A.S. Efendimiz Allahu Tealâ’yı miraçta görmüştür. Sahih
olan ve kalplerin huzur bulduğu görüş budur. Bu saadet, dünyada
Efendimiz’den başkasına nasip olmamıştır.
Dünyada arifler, Allahu Tealâ’nın zatını değil, azamet ve kudretinin
tecellilerini görürler. Buna müşahede denir. Yüce
Rabbimiz’le dünyada konuşmak mümkündür.
Allahu Tealâ’yı rüyada görmek mümkündür. Bu caizdir ve
gerçekleşmiştir. Efendimiz A.S. Rabbimiz’i çok defa rüyasında görmüştür.
Mezhep imamlarından ve salihlerden çoğu Allahu Tealâ’yı rüyada
gördüklerini anlatırlar.
Efendimiz A.S.’ın diliyle dua edelim:
“Allahım! Senden ölümden sonraki hayatın rahatlığını,
cemalini seyretmenin lezzetini ve sana kavuşmanın şevkini isteriz.”
Nurullah Toprak
Menzil.net'ten alınmıştır.
Cennet'te duygular tatmin olunca,
Herkes rahat, herkes huzur bulunca,
Gözler, gönüller, nefisler doyunca,
Eşler karşılıklı mutlu olunca,
Ve tüm zevkler en doruğa çıkınca,
Cennet nimetleri tamam olacak.
Ama ruhlar, yine garip kalacak!
Ancak Cemâl ile tatmin olacak.
Allah yiyiniz, içiniz diyecek,
Ne dilerseniz vereyim diyecek.
Nefisler, bedenler yeter diyecek,
Bütün nimetlerin tamam diyecek.
Ruhlar bu hitaba aşık olacak,
Hem bedeni, hem Cennet'i aşacak.
Seni isteriz, seni diyecekler,
Göster bize cemâlin diyecekler.
Madde ötesi varlık olan ruhlar,
Madde ile nasıl tatmin olsunlar?
Cennet ruhlara yetersiz kalacak,
Onlar Allah aşkı ile yanacak.
Allah, mü'minlere hitap edecek,
Kullarım sizden razıyım diyecek.
Ruhlar ve gönüller daha coşacak,
Allah'ın aşkı onları yakacak.
Ya Rab! seni isteriz diyecekler,
Göster bize cemâlin diyecekler.
O an Cennet'i bir nûr kaplayacak,
Ama o nûr, başka bir nûr olacak.
Cennetlerde ruhsal feyiz olacak,
Tüm mü'minler Allah diye yanacak.
Ruhlar, Cemalullah ile yanarken,
Mevlam! seni isteriz, seni derken,
Rabbü'r-Rahîm'den selamlar gelecek,
Allah kullarına selam verecek.
Bu selamı tüm duygular duyacak,
Hücreler tek, tek selamı alacak.
Bu selamla Cennet ehli coşacak,
Güzel Cennet, daha güzel olacak.
Ruhsal zevkler maddeleri aşacak,
Cennet ehli gerçek aşkı tadacak.
Aşkla yanan gönüller yalvaracak,
''Len terânî'' ye razı olmayacak.
Gönüller Tûr-i Sîna'yı aşacak,
Ve makamı mi'rac'a ulaşacak.
Ruhlar, yana, yana kemal bulunca,
Velayet makamları aşılınca,
Gönüller cennetlerden arınınca,
Ruhlar yalnız Allah diye yanınca,
Ruhsal seyr-u sulûk tamamlanınca,
Manevi perdeler tek tek kalkacak!
Aşıklar, maşûkuna kavuşacak.
ALLAHU
EKBER |