Şeriat, Allah'ın kanunlarına denen fıkıh terimidir. Doğru yol, hak din
yolu, nur, aydınlık ve ışıktır. Peygamber efendimiz (Sav) 'in Allah-u
Tealadan aldığı emir ve yasakları insanlara gösterdiği yoldur. Bu yoldan
başka bir yola giren kimseler apaçık bir sapıklığa doğru, helake doğru
sürüklenmektedir. Müslümanım diyen, Şeriat'ı kabul etmiş demektir.
"Ben şeriatçı değilim" demek çok tehlikelidir, direkt dinden çıkarır.
Bunun anlamı "Ben Allah'ın kanunlarına uyanlardan değilim" demektir.
Allah'ın kanunlarına uymayanlar ise, çok pişman olacakları bir yola
sürüklenirler. Bilmeden yapan kimseler ise, kelime-i şahadet getirerek
imanını tazelemeli, tövbe ve istiğfar etmeli, ayrıca birdaha böyle
yapmamak için samimiyetle Allah'a bağlanmalıdır.
İnsanların çoğu, cahilliklerinden dolayı ŞERİAT'ın ne olduğunu
bilmeden ileri geri konuşanlar büyük bir hata yapmaktadır. ŞERİAT'ın ne
olduğunu öğrenmek, bilmek ve bilmeyenlere de öğretmek anlatmak gerekir.
Kesin olarak inanılması gereken şeyleri bilmeden anlamadan kötülemek, o
kişiyi kötü yola sokar ve pişman olacağı şeyler yaptırır. Bilmeden boşu
boşuna amelleri yok olur.
Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere
hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın
indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına
uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat
ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı;
fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle
yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın.
Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz
şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir. (Mâide
suresi, 48. ayet)
Sonra da seni din konusunda bir şeriat
sâhibi kıldık. Sen ona uy ; bilmeyenlerin
isteklerine uyma. (Câsiye suresi, 18. ayet)
Şeriat, Allah'ın kanunlarıdır dedik. Peki nedir bu kanunlar ?
Allah'ın kanunları, emrettiği nizam ve intizamlardır. Örneğin Allah'ın
helal kıldıkları şeyler şeriat kanunlarındandır. Haram kıldığı (yani
yasakladığı şeyler) yine onun kanunlarındandır. Emrettiği şeyler ve
yasakladığı şeylerde onun kanunlarındandır.
Bir ticaret yapıldığında nasıl ki işyeri için devletin izni, ruhsatı,
vergisi vs. ödenmesi ve onların kanununa uyulması gerekiyorsa, nasılki
bu kanunlara uyulmadığı taktirde işyeri kapatılıyor veya ceza
veriliyorsa, aynı şekilde Allah'ın kanunlarında da bu tür olaylar
vardır. Örneğin (Allah adına) yalan yere yemin etmek Allah'ın kanununda
(yani şeriatte) yasaklanmıştır. Bu yasak çiğnenirse cezası uygulanır.
Fıkıhta, bu tür cezalara KEFFARET denir.
Yemin konusunda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden
dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek
yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da
keffareti, ailenize yedirdiğinizin (kalite bakımından) orta hallisinden
on fakire yedirmek yahut onları giydirmek yahut da bir
köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır.
Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur.
Yeminlerinizi koruyun. Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki
şükredersiniz." (Mâide suresi, 89. ayet).
Gördüğünüz gibi, kasıtsız olarak yapılan yeminlerden dolayı sorumlu
tutulmayacağımızı, bilerek yapılan yeminlerden sorumlu tutacağımızı
Allah(cc) bize bildiriyor. Eğer yine de böyle bir hata yaparsak cezasını
söylüyor. Ya 10 fakiri (kendi ailemizin normal gideri gibi, orta
hallisinden) yedirmek, yahut 10 fakiri giyindirmek, yahut 1 köleyi
serbest bırakmak gerekir. Bunları yapamayan veya bulamayan üçgün oruç
tutmalıdır. (Burada anlatılanlarda sıraya riayet edilir. Eğer birisinde
imkanı yoksa diğerine bakılır. Herhangi birisini seçmek yerine, sıraya
uymak daha iyi olur.)
Yukarıda anlatılan ölçüler, Allah'ın kanunlarından sadece bir
tanesidir. Bu kanunlara uyup uymamak insanların cüz-i iradelerine
bağlıdır. Eğer bir müslüman, Allah'tan korkuyorsa zaten yalan yere yemin
etmez. Ancak etmişse bile bu keffarete uyar. Eğer bu keffaretide
yapmazsa, cezası ahirete kalır.
Bir cezanın ahirete kalması demek, büyük bir kayıp demektir. Örneğin bu
olay için, "Ya Rabbi! Ben pişmanım, yalan yere yemin ettim, affet."
deyip, üç gün oruç tutarsa bunun cezasından kurtulur (Allahu alem).
Ancak ahirete kalırsa, daha fazla bedel ödemek zorunda kalabilir. Çok
pişman olursada, iş işten geçmiştir. Fakat, Allah celle celaluhu
affederse o başka..
Farkettiniz mi, Allah(cc) bir cezayı ibadetle telafi
ettiriyor. Oruç tutmak, fakirleri yedirmek, köleleri serbest bırakmakta
çok faydalı ve faziletlidir. Demekki iyilikler, kötülükleri yok eder.
...Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir...
(Hûd suresi, 114. ayet)
Sonuç olarak bir müslüman, şeriate (yani Allah'ın kanunlarına)
uymalıdır. Uymaz ise, hiçbirkimseye zarar veremez. Bilakis, kendisi
zarar görür ve pişman olur.
Şeriat, insanların Yasasından
üstündür. (Yani Allah'ın kanunları, insanların kanunlarından üstündür)
Eğer insanların kanunlarında, Allah'ın kanunlarını çiğneyecek şeyler var
ise onlara itaat edilmez. İsterse devlet olsun, isterse anne baba olsun
Eğer Allah'ın kanunlarını çiğnetmeye emir verirlerse onlara itaat
edilmez.
Biz elhamdülillah hem müslümanız, hemde şeriati kabul etmişiz.
Allah'ın emirleri başımız üstünedir.. |