MÜRİDİN MÜMİNLERE VE
İHVAN KARDEŞLERİNE KARŞI ÂDABI
Bir müridin
diğer mümin kardeşlerine karşı edepleri şunlardır:
1.
Müslüman cemaatleri hiçbir şekilde eleştirmemeli,
onların kusurlarını araştırarak ifşa yoluna
gitmemelidir. Bu şekilde hareket etmeyip onların
gıybetlerini yapan ve kusurlarını araştıranlara mani
olmalı ve İslam kardeşliğini esas almalıdır.
2.
Kafir ve münafıkların zulüm ve küfürlerini araştırmalı
ve onları Müslüman kardeşlerine anlatarak uyarmalıdır.
3.
Gücü nispetinde mü'min kardeşlerine maddi ve manevi
olarak yardımcı olmaya çalışmalıdır. Allah Teâlâ
kendisine neyi vermişse ondan kardeşlerine de ikram
etmeli, hediyeleşmelidir. İsterse bu basit, ucuz bir şey
olsun
4.
Vefat eden kardeşlerinin cenazesinde bulunmaya çalışmalı
ve onun geride bıraktığı ailesi ile ilgisini
kesmemelidir. Mü'min kardeşlerini sadece hayırla
anmalıdır.
5.
Kardeşlerinin kusurlarını araştırmamalı, meydana çıkmış
bir ayıbına bakmamalı, onların kusurlarından
bahsetmemeli, geçmiş bir hatasını söz konusu
etmemelidir. Eğer bir mürid kardeşlerinin hatalarını
örtmez, üstelik eski hatalarını karıştırırsa aynı
vartalara kendisi düşebilir.
6.
Kardeşlerinin üzüntülü zamanlarında üzüntülerini,
sevinçli zamanlarında ise sevinçlerini paylaşmalıdır.
7.
Kardeşlerinin uygun olmayan hareketlerini gördüğü zaman
onlara küsmemeli, ümmeti Muhammed'e hayır duada
bulunmalıdır.
8.
Kardeşlerinden veya diğer insanlardan herhangi bir borç
aldığında borcunu vadettiği zamanda ödemeli eğer
herhangi bir sebeple ödeyemeyecekse bu durumu
karşısındakine güzelce anlatıp belli bir zaman tayin
etmeli, borç veren de borçluya bütün kolaylıkları
göstermeli, gerekirse borcundan vazgeçmelidir.
9.
Kibirli ve gururlu zenginlerin yanına gitmemelidir.
Gayesi dünya ve makam olan alimlerle de sohbet etmeyerek
onlar ile görüşmemelidir.
10.
Hiçbir yerde imamlık etmeğe, baş olmaya kafi surette
özenmemeli, ileri atılmamalıdır.
11.
Eğer herhangi bir müslümana karşı kalbinde bir kini, bir
buğzu varsa onu izale etmeye çalışmalı ve kardeşinin
haklı olduğuna kendini ikna etmelidir.
12.
Kardeşinde bir hata gördüğü zaman onu latife ile karışık
uygun bir uslûbla nasihat ederek düzeltmelidir. Topluluk
içinde mahcub edecek şekilde hareket etmemelidir. İmam
Şafiî radıyallahu anh şöyle demiştir: "Eğer kardeşine
gizlice ve güzellikle nasihat edersen vazifeni yapmış
olursun. Eğer herkesin içinde onu ikaz ederek mahcub
edersen onu yıkmış olursun ve arsız edersin."
Bir müridin
ihvanıyla beraber olduğunda riâyet etmesi gereken âdabı
şunlardır:
1- Bütün kardeşlerini kendinden daha faziletli
bilmelidir. Kendisi hangi derecede olursa olsun
kendinden kıdemli olanlara karşı hürmet ve hizmette
kusur etmemelidir.
2- İhvanını hayırlı vakitlerde, seherlerde, toplantı
gecelerinde uyarmalıdır. Gece uyanmalı, ihvanından fazla
ibadet etse bile kendi ibadetini görmemeli,
kardeşlerinin uykusunu kendi ibadetinden efdal
bilmelidir. Çünkü uyuyana kalem işlemez.
3- Kat'i surette ihvanına kötü örnek olmamalıdır.
İster şeyhle beraber bulunsun, isterse ayrı bulunsun.
Bunu yapan kimse şeyhini terkedip dünya işlerine dalıp
giden, yeme giyme yolunda ömrünü tüketen, ihvanının ve
şeyhinin hakkına riayet etmeyen bir müriddir ki sonu iyi
olmaz.
4- Birbirine giren, birbiriyle bozuşan ihvanının
aralarını bulup haddi aşanı ikaz eder, mazluma da
sabretmeyi ve affetmeyi tavsiye eder.
5- Tembellikten, uyuşukluktan kurtulup nerede olursa
olsun ihvanının hizmetlerine koşmalıdır.
6- Her meşakkatli işde en önde gelmeğe çalışmalıdır.
Kimsesi bulunmayan, bakıcısı olmayan hasta ihvanının
hizmetlerini görmekde azamî gayretini göstermelidir.
7- Vefat etmek üzere olan ihvanından habersiz olmayıp
sabaha kadar onun başında beklemelidir. Hizmetinde
bulunmalıdır. Üzerindeki hakları belki böyle eda
edebilir.
8- Her gece kalktığında, secdelerinde kardeşleri için
duayı unutmamalı, her zaman onların hayrına dua
etmelidir.
9- Kardeşleri hakkında iyi konuşmalı, iyiliklerini
konuşmalıdır. Bilhassa bir kardeşine öfkelendiği zaman
onun hakkında rastgele konuşmaktan çekinmeli ve kalbini
düzeltmelidir. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem
"Öfkelendiğin zaman sus!" buyurmuşlardır.
10- Bir kardeşinin ihtiyacını giderip hizmetini
görmeyi nafile ibadetlerden efdal bilip önce ihvanının
hizmetini görmelidir.
11- Derviş insan, kardeşlerinin oturduğu yerlerdeki
pislikleri, eza verici şeyleri temizlemeğe özen
göstermelidir. Bilhassa şeyhi emretmişse daha fazla
dikkat etmelidir.
12- Yanında her zaman bıçak, makas, iğne, iplik gibi
şeyleri bulundurmalı, her ne zaman ihtiyaç vaki olursa
kardeşlerinin açığını kapatmalı, söküğünü dikmeli,
ayıbını örtmelidir.
13- Eğer şeyhi hakkında ihvanına veya herhangi bir
kimseye su-i edebde bulunmuşsa içi yanarak pişman olup
bu kusurundan dolayı istiğfar etmelidir.
14- Bütün kardeşlerini edebli olmağa teşvik
etmelidir.
15. Dergahlarda ve evlerde sohbet, ilim ve takvası
üstün olanlara yaptırılmalı sohbet anında anlaşılamayan
veya yanlış anlaşılan bir bilgi sunulmuşsa sohbet
kesilmeden müsait yer ve zamanda doğrusu bulunmalı.
Çekişmeye yol açarak ihlas ve samimiyet bağlarının kopup
zayıflamasına ve sohbetin manevi halinin bozulmasına
sebep olmamalıdır.
16- Kardeşini bir günah işlerken veya bir ma'sıyet
yerinde görürse onu terk etmemeli ve içine düştüğü
ma'sıyetten onu kurtarmak için elinden gelen gayreti
göstermelidir. Çünkü o kardeşi, o günahtan kurtarılmağa
muhtaçdır.
Bir zamanlar Hazret-i Ömer radıyallahu anh'ın,
aralarında Allah için kardeşlik kurduğu bir kardeşi
vardı. O sırada bu kardeşi Şam'da bulunuyordu. Hazret-i
Ömer radıyallahu anh onun halini sormak üzere Şam'dan
gelen bir kimseyi aradı, buldu ve kardeşinin halini
sordu. O kimse de: "Kardeşin Şeytan'a kardeş oldu" dedi.
Hazret-i Ömer "böyle konuşma" dediyse de adam devamla:
"O, kebâir işlemeğe koyuldu. Şimdi de içkiye mübtela
oldu," dedi. Hazret-i Ömer de: "Buradan giderken bana
haber ver" dedi ve onunla göndermek üzere Mü'min
suresinin ilk ayetlerini yazdı. (Meâl-i şerifi):
"Ha mîm. Bu kitabın indirilmesi O mutlak Gâlib, O her
şeyi bilen, mü'minlerin günahını mağfiret eden,
tevbesini kabul buyuran, azabı pek çetin, fazi u keremi
sonsuz olan Allah'dandır. O'ndan başka hiçbir tanrı
yoktur. Dönüş ancak O'nadır. Allah'ın ayetleri üzerinde
küfredenlerden başkası mücadele etmez. Şimdilik onların
memleketler içinde dolaşmaları seni aldatmasın. Onlardan
önce Nuh kavmi de, bunlardan sonraki sürü sürü fırkalar
da peygamberlerini yalan saydılar. Bunlardan her ümmet
kendi peygamberlerini yalanlamayı kasdetti. Gerçek
olmayan şeylerle gerçeği yok edebilmek için savaşıp
durdular. Başlarına indirdiğim azabın nasıl olduğuna bir
bak! (Gâfir Suresi/1-5)
Hazret-i Ömer bu âyetleri yazdıktan sonra onu
azarlayıcı mahiyette birkaç söz daha yazdı, o adamla
gönderdi. O kardeşi mektubu alınca ağlamaya başladı:
"Allah doğruyu buyurdu, Ömer de bana doğru yolu
gösterdi" dedi. Tevbe etti ve halini düzeltti.
Ebû Zerr radıyallahu anh der ki: "Kardeşin halini
bozduğu zaman onu terk etme. Şimdi eğrildi ise bir
müddet sonra doğrulur. Onun iyiliğine çalış."
İbrahim Nehaî şöyle derdi: "Alim kimselerin
hatalarını insanlara anlatmayın. Çünkü ilim sahibi bir
kerre yanılırsa sonunda düzeltir." Böyle hareket etmenin
güzelliği, yumuşaklık esasına göre hareket edildiği,
günahkârı daha fazla günah işlemekten alıkoyup onu
istikamete sevkedeceği içindir.
Bir mürid istikametini bozduğu zaman ondan ilgi
kesilmeyip sohbete getirilirse düzeltmek ümid ve
ihtimali vardır. Eğer ilgi kesilirse o kimse günahında
ısrar eder ve ebediyyen kopmuş olur.
İlgi kesmemenin daha doğru hareket olması şundan
dolayıdır: İslâm kardeşliği bir akiddir. Bir yakınlık
temin ve tesis eder. Bu kardeşlik devam ettiği zaman
karşılıklı haklar kuvvetlenir. Akdin gereğine göre ve
akdin şerefi ölçüsünde vefakârlık vacib olur. Vefakârlık
ise kardeşini fakirlik zamanında terk etmemektir. Dinen
fakirlik ise dünyaca fakirlikten hem daha şiddetli, hem
daha acı, hem zararı daha büyüktür. Dinen istikametini
bozan kardeşin manen fakir düşmüş, yardım beklemektedir.
Başına bir felaket gelmiştir. İmdad beklemektedir.
Dinine bağlılığının zayıflaması sebebiyle maneviyatı
fesada uğramıştır. Böyle bir kimsenin gözetilmesi,
terkedilmemesi ihmal edilmemesi lazımdır. Nezaketle
davranarak o kardeşinin kurtarılması için azamî gayret
gösterilmelidir.
Anlatılır ki: Allah için birbiriyle kardeş olmuş iki
kişiden birisi istikametten ayrılma belâsına uğradı. Bu
kimse kardeşine gidip:
- Ben bir illete tutuldum. Eğer istersen, Allah'a
olan muhabbetine zarar gelmemesi için beni terket,
deyince o kardeşi o andan itibaren Allah ile sözleşti
ve: "Ya Rabbi, kardeşim eski istikametine dönerek hali
düzelinceye kadar ne bir lokma yiyeceğim, ne bir yudum
su içeceğim!" dedi. Kırk gün süreyle yemedi ve içmedi.
Her gün onun durumunun düzelip düzelmediğini sorardı.
Kendisine yemesi ve içmesi için ısrar olundukça:
"Sözümde sâdıkım. Kardeşim manen şifa bulmadıkça vallahi
yemeyeceğim ve içmeyeceğim! dedi. Fakat hüznünden ve
açlığından ölecek hale geldiği vakit kardeşinin ıslah
olduğu görüldü. Kardeşi gelip düzeldiğini gösterdi. O da
yeyip içti. Fakat az kaldı ki ölüyordu.
Selef-i salihden iki kardeş vardı. Biri istikametini
bozdu. Bazıları: "Görüyorsun ki kardeşin istikametini
bozdu. Onu terk etmeyecek misin? dediler. O ise: "Hayır,
kardeşim şimdi bana her zamankinden daha fazla
muhtaçtır. Eğer ben onun elinden tutar, güzellikle
azarlayarak da olsa bir şeyler söyler, onun bu halinden
dönmesi için dua edersem belki bir gün ıslah olmasına
sebeb olurum. Kardeşlik hukuku bunu gerektirir,
terkedivermeyi değil!" diye cevap verdi.
Büyüklerimiz buyurdular ki: "Kardeşlerin hatalarına
karşı müsamaha sonsuz olmalıdır. Kardeşin sana karşı
yetmiş kerre hata edip de özür dilerse kabul edeceksin.
Şayed bunu kendine kabul ettiremiyorsan kalbine
demelisin ki: "Ne kadar katısın! Kardeşin senden yetmiş
kerre özür diliyor da kabul etmiyorsun. Yazık sana!
İnsafını ne kadar da yitirmişsin!
Bunu, İmam Şa'rani kuddise sirruh "müslümanlık hakları"
kitabında söyler.
Biz de öyle bir zamanda geldik ki, bir insanın yetmiş
tane doğru ve güzel tarafı olsa, bir de hatalı tarafı
bulunsa, o hata hiç sözü edilmeyecek bir hata da olsa
kardeşlerimiz o yetmiş güzelliği görmez de o bir tek
hatayı görürler. Bunu dillerine dolayıp zihinleri fesada
vermek için ağızlarını doldura doldura konuşurlar.
Herkese inandırmaya çalışırlar. Bu huyları, nice
mahcubların arsız olmasına sebeb olur. Onların
namuslarıyla oynarlar. Sanki kardeşinin bir hatasını
gözetliyormuş gibi onu küçük düşürmek için olmadık
lafları ederler. O kadar iyi taraflarının hiçbirini
görmezler. Bir de tereddüd etmeden iyi bir şey
yaptıklarını iddia ederler. Bu ifsadlarını ibadet-taat
sayarlar.
Bu işin sonu, zayıf müslümanların cemiyetten kopup
millete zararlı bir unsur olmalarına kadar varır. İş
böylelerinin zannettiği gibi değildir. Bu da Allah'dan
uzak kalmanın neticesinde şeytanın bulandırdığı
kafaların yaptığı ve yaptırdığı şeylerin fesadıdır.
Hepimiz Allah'a aidiz ve hepimiz O'na döneceğiz. Ey
rabbımız, bizi böyle şeylerle imtihan etmeden huzuruna
al. Rahmetin hürmetine, ya erha-merrâhimîn!.
Abdullah İbn Mübarek der ki: "Mü'min, özürlerin kabul
edilip araya soğukluğun girmemesini ister. Münafık ise
müslümanların darmadığın ve perişan olmalarını arzu
eder."
Fudayl ibn lyaz da şöyle der: "Fütüvvet (asıl
yiğitlik) kardeşlerinin hatâlarını her zaman
afvetmektir."
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyururlar: "İyilik görünce örten, kötülük görünce
herkese yayan kötü komşunun şerrinden Allah'a sığının."
-Bu yazı Muhammed Emin Er'in 'ADAB RİSALESİ' adlı
eseri ile Muhammed b. Abdullah el-Hânî 'nin "ADAB" adlı
kitabından derlenmiştir.
|