Aklı olan, bûluğ çağına eren, hür olan ve zorluk
çekmeksizin topluca namaz kılmaya gücü yeten müslüman erkeklerin
toplanıp cemaatle cuma namazını kılmaları farz, bayram namazlarını
kılmaları vaciptir. Diğer farz namazları cemaatle kılmaları ise, müekked
sünnettir.
(Cuma namazından başka farz namazların cemaatle
kılınması, Malikîlere ve bir kısım Şafiîlere göre de bir müekked
sünnettir, İmam Ahmet ibni Hanbel ile Ebu Sevre ve Davudi Zahirî ile
diğer bazı müctehidlere göre vacibdir. Bu halde bir şahsın tek başına
namaz kılması haramdır. İbni Rüşd, İbri Bişr ve bir kısım şafiîlere göre
ise, beldelerde bir farzı kifayedir, her mescidde cemaatle namaz
kılınması sünnettir. Bir kimsenin özel olarak yalnız başına cemaatle
namaz kılması da mendubdur. Hanbeli fıkıh alimlerinin açıklamalarına
göre, esasen cemaatle namaz, ikamet ve sefer halinde vacib, hem de
sünnet yerine getirilmiş olur. Cemaatin farzı ayn olduğunu söyleyenler
de vardır.)
İslam'da cemaatle namaz kılmaya büyük önem verilmiştir. Büyük
sevaba ermek için ve ihtilaftan kurtulmak için cemaatle namaz kılmaya
devam etmelidir. Cemaat ne kadar çok olursa, fazilet de o derece
çoğalmış olur. Cemaatle namaz kılmanın sevabı, yalnız başına namaz
kılmanın sevabından yirmi yedi kat fazladır.
Cemaate devam, İslam nişanlarından ve iman alametlerindendir. Cemaatle
kılınan namaz ile müslümanların birliği ve birbirine bağlılığı
gösterilmiş olur. Müslümanlar arasında bir sevgi ve dayanışma duygusu
uyanır, bilmeyenler bilenlerden faydalanır, iyi kimselerin arkadaşlığı
ile yapılan ibadetlerin ve duaların Allah yanında kabule yakın olacağı
daha ziyade umulur.
Cemaatle kılınan namazda, kendisine uyulan zata "İmam" denir.
Bu zatın bu görevine de "İmamet" denir. İmama uymayan, bir kimsenin
kendi namazını imamın namazına bağlamasına "İktida, ittiba" adı verilir.
Bu uyan kimseye de "Muktedi, müttabi, memum" gibi adlar verilmiştir.
Kendi başına namaz kılana da "Münferid" denir.
İmametin başlıca şartları: İslam, buluğ, akıl, erkek olmak,
Kur'an okuyabilmek ve özürden beri olmaktır. Bu şartlara sahip
olmayanlar imam olamazlar. Bu konu aşağıdaki meselelerden
anlaşılacaktır.
Cemaat arasında imamete en yararlı olan, sünneti en iyi bilen
(fıkıh bilgisi olan) kimsedir. Bunda eşit olsalar, okuyuşu daha güzel
olandır. Bunda da eşit olsalar takvası daha çok olandır (haramdan daha
çok kaçınandır). Bu üç vasıfta eşit olsalar, yaşta büyük olandır. Bunda
da eşit olsalar, ahlakı daha güzel olandır (yumuşak huylu ve daha çok
haya sahibi olandır). Bu hususta da eşit olsalar, yüzce, sonra soyca,
sonra sesçe, sonra elbise bakımından temizlikçe güzel olandır. Bunların
hepsinde eşitlik kabul edilecek olursa, aralarında kur'a çekilir. Bütün
bunlar imamlık görevine verilen önemin büyüklüğünü gösterir. Bunun
içindir ki bu görevi eskiden bulundukları yerlerde idareciler üzerlerine
alırdı.
Bununla beraber cemaat arasında ev sahibi veya o yerin görevli imamı
bulunursa, bunlar tercih olunurlar, aranan vasıfları toplamış olmasalar
bile yine tercih edilirler.
Başkasının evinde imam olacak kimse, ev sahibinin izni ile
imamlık yapar. Başkasının evinde tek başına namaz kılacak olan kimse de,
ev sahibinden izin istemelidir, faziletli olan budur.
Fasıkın (aşikare haram işleyenin) ve bid'at sahibi olanın (din
işlerine dinde olmayan şeyleri karıştıranın) imameti tahrimen mekruhtur.
Çünkü fasık din işlerinde saygılı bulunmaz, İmam Muhammed ile İmam
Malike göre, bunlara uymak esasen caiz değildir.
Bid'at sahibine "Mübtedi" denir ki, inancı sünnet ve cemaat
ehlinin inancına aykırı olan kimse demektir. Bid'at sahibine uymanın
kerahetle caiz olması, inancı küfre varmadığı takdirdedir. Eğer inancı
küfrü gerektiriyorsa ona uymak bütün Hanefilerce de caiz olmaz. Şefaati,
kabir azabını ve hafaza meleklerini inkar etmek gibi...
Kölelerin ve babası belli olmayanların imamlığı mekruhtur.
Çünkü bunlarda cehalet daha fazla olur. Bilgili oldukları takdirde
imamlık yapabilirler. İki gözü kör olan da imam olabilir. Fakat görür
kimselerin imamlığı daha faziletlidir. Bununla beraber iki gözü
görmeyenin imamlığında kerahet olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü bu
kimse özürlüdür, elbisesinin temizliğine fazla dikkat etmeyebilir.
Erkeklerin kadınlara ve henüz bûluğ çağına ermemiş çocuklara
uyup namaz kılması caiz olmadığı gibi, aklı yerinde olanın bunağa,
Kur'an okuyucusunun okuyamayan (ümmî) kimseye, kıraati olmayanın
dilsize, elbisesi temiz olanın elbisesi pis olana, avret yerleri kapalı
olanın açık bulunana, özrü olmayanın özürlüye, bir özürlünün özrü
değişik başka bir özürlüye uyması da caiz değildir. Ancak özürleri bir
olanların birbirlerine uymaları caizdir.
Kadının kadına imamlığı kerahetle caizdir. Eğer kadınlar kendi
aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, İmam olacak kadın
aralarında durur, onların önüne geçmez. Bu öne geçme de mekruhtur.
Abdestte ayaklarını yıkamış olan kimsenin ayaklarına mesih
yapmış olan kimseye, abdest alanın teyemmüm etmiş olana, ayakta namaz
kılanın oturarak namaz kılana, boyu dik ve doğru olanın rukü derecesinde
kanbur olana uyması (iktidası) caizdir. Son üç şekildeki uymanın
cevazına İmam Muhammed muhaliftir.
Farz namaz kılanın nafile namaz kılana veya başka bir farz
kılana uyması caiz değildir. Fakat nafile namaz kılanın farz namaz
kılana uyması caizdir. Örnek: Öğlenin farzını kılmış olan bir kimse,
öğle namazını kıldırmakta olan imama uyacak olsa, bu ikinci defa
kılacağı namaz bir nafile olarak caizdir.
Bir kimsenin, haklı olarak kendisinden hoşlanmayan bir cemaate
namaz kıldırması mekruhtur. Fakat hoşlanmayacak bir durum veya imamlığa
daha ehliyetli bir kimse yoksa, cemaatin hoşlanmasına bakılmaz. Çünkü bu
halde cemaatin hoşlanmaması yersizdir.
Mezheb değişikliği iktidaya (uymaya) engel değildir. Yeter ki
imam olan zat, namazın şartlarına ve rükünlerine riayet etsin. Şöyle ki:
Müslümanların fıkıh bakımından mezhebleri değişik olsa da, esasta bir
olduklarından birbirlerine uyabilirler. Bu hususta en faziletli olan,
her müslümanın kendi mezhebinde bulunan bir imama uymasıdır. Bu
olmayınca, diğer bir mezhepte bulunup da namazın farzlarına riayet eden
herhangi bir imama uyulması, yalnız başına namaz kılmaktan daha
faziletlidir. Şu kadar var ki, bir müslim kendi mezhebine göre namazı
bozacak bir şeyin böyle bir imamda bulunduğunu görüp bilirse, ona uyması
sahih olmaz; bir Hanefinin, burnundan kan aktığı halde abdestini
yenilemeden imamlığa geçen bir Şafiîye uyması gibi...
(Malikî ve Hanbelî olanlara göre, namazın sıhhati için şart
olan şeylerde yalnız imamın mezhebine itibar olunur, uyanın (muktedinin)
mezhebine bakılmaz. Onun için, bir Malikî veya bir Hanbelî, başının
tamamını mesh etmemiş olan Şafiî veya Hanefî bir imama uysa namazı sahih
ulur. Çünkü böyle bir mesih, her ne kadar Malikî ve Hanbelî
mezheplerinde sahih değilse de, Hanefî ve Şafiî mezheplerinde sahihtir.)
İmam olan zat, cemaate nefret verecek şeylerden sakınmalıdır.
Bir imamın kıraati veya tespihleri cemaati usandıracak derecede uzatması
uygun değildir. Burada sünnetin en az olan derecesi ile yetinmelidir.
Çünkü bu uzatma cemaate usanç verir, bu ise mekruhtur. Cemaatle
kılınacak bir namazın sevabı ziyadedir. Bu sevaptan başkalarını mahrum
bırakmaya sebebiyet vermek uygun olmaz. Cemaatin uzatmaya razı olmaları
halinde kerahet olmaz.
Bununla beraber cemaatin rüku ve secde tespihlerini ve
teşehhüdü sünnet üzere tamamlamalarına meydan vermeyecek bir şekilde
imamın acele etmesi de mekruhtur. Cemaatin yetişmesi için, imamın rüküu
uzatması da mekruhtur.
İmamın kendisine kolay gelen ayet ve süreleri okuması vaciptir.
Henüz kuvvetlice ezberlememiş olduğu ayetleri okumamalı, cemaatin
yardımcı olmasına meydan bırakmamalıdır. Şöyle ki: imam bir ayette
yanılır ve hatırlayamazsa bakılır: Eğer sünnet miktarı veya namazın caiz
olacağı kadar okumuş ise, hemen rüküa gitmelidir, yanıldığı yeri
düzeltmeyi cemaatten beklememelidir. Bu miktar okumamış ise, başka bir
ayete geçmelidir.
160- İmamın cemaatten en az bir arşın yüksekte veya alçak bir yerde
durup namaz kıldırması mekruhtur. Kendisi ile beraber cemaattan bazı
kimseler bulunursa mekruh olmaz.
İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen bir
olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini
veya sesinin işitilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz.
Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf
arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa
ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak miktardan az ise, imama uymak sahih
olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Amma namaz
mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama
uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı alimlere göre, Beytül-makdis
gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında bağlantı olmaksızın
mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz değildir.
İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya başka başka
hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan
imama uymak sahih olmaz.
Yine, camide veya başka bir yerde imam ile muktedi arasında
kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle
saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya engel olur.
Cemaate kavuşmak için koşa koşa yürümek mekruhtur, saygıya
aykırıdır. Bu gibi davranışlardan daima sakınmalıdır.
Cemaatin birçok kişiden ibaret olması şart değildir. Bir kişi
ile de cemaatin fazileti elde edilir. İmama uyan kişinin bir kadın veya
mümeyyiz bir çocuk olması yeterlidir. Bunun için evde ailece cemaatle
kılınan namaz da, yalnız başına kılınan namazdan kat kat faziletlidir.
Fakat bir özre dayanmaksızın evde cemaatle namaz kılıp camiye gitmemek
bid'at ve mekruh sayılmaktadır. Mescidlerde ve camilerde cemaatle
kılınan namazların fazileti daha çoktur. (146. maddeye bakılsın.)
Namazda imama uyan bir kişi ise, imamın sağında durur, iki ve
daha çok kimseler olunca, imamın arkasında dururlar. Keraheti olmayan
duruş bu şekildedir. Cemaatin imamdan ilerde durması ise caiz değildir.
Bu hususta secde yeri değil, ayakların yeri esas alınır. Cemaatin
topuklarının imamın ayak topuklarından ilerde olmaması yeterlidir.
(İmam Malik'e göre, cemaatin imamdan önde durması mekruh ise de, namazın
cevazını engellemez.)
Muktedi (imama uyan kimse), imama uymayı niyet etmeli ve
kıldıkları farz namaz aynı olmalıdır. Bunun için bir kimse imama uymayı
niyet etmeksizin ona uysa veya kendisi öğle namazını kılmak istediği
halde imam ikindi namazını kıldırmakta bulunsa, bu iktidası (imama
uyması) caiz olmaz.
İmamın sesi kafi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve
intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rüküdan kalkarken de "Rabbena
ve lekel-hamd" denilir, yüksek sesle yine selam verilir. Bu bir tebliğ,
bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri
olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir
ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz.
Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa,
sevabdan mahrum olmayı gerektirir, imamın sesi yettiği takdirde bu
tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin
olanlar dikkat etmelidirler.
İmam birinci selamı ikinci selamdan daha yüksek sesle alır ki,
bu onun için bir sünnettir. Çünkü yüksek sesle alınması cemaate bir
bildiridir. Bu bildiriye ihtiyaç ise, daha çok birinci selamda görülür.
İmam selam verince, muktedi de teşehhüdü bitirmiş ise selam
verir. Salat-Selam ve duayı bitirmek için selam vermeyi geciktirmez.
Teşehhüdü bitirmeden selam vermesi de caizdir.
İmam namazdan sonra iki tarafa selam verirken "Aleyküm" sözü
ile Hafaza meleklerini ve bütün cemaati kasteder. Cemaatten her biri de
sağ tarafa selam verirken o taraftaki meleklerle cemaati ve imam eğer o
tarafta veya kendi hizasında ise imamı da kasteder. Sol tarafa selam
verirken de o taraftaki meleklerle cemaati ve imam o tarafta ise imamı
kastederek onlara selam vermiş olur. Yalnız başına namaz kılanlar da bu
selam ile yalnız Hafaza meleklerini kastederler.
Cemaat selamdan sonra: "Allahümme entesselâmü ve minkesselâm,
tebarekte ya zelcelâli vel-ikram" (*) cümlesi okununcaya kadar
yerlerinde dururlar. Sonra yerlerinden kalkıp sünneti veya duayı başka
uygun bir yerde tamamlarlar. Bundan ziyade yerlerinde durmaları kerahete
girer. Farzdan sonra saffı bozmaları müstahabtır. Bunu yapmakla sonradan
gelenler namazın tamamlanmış olduğunu anlarlar.
İmam selam verince bakılır: Eğer namaz tamamlanmışsa, imam
serbesttir. Dilerse sağ tarafına, dilerse sol tarafına döner. Böylece
kıbleyi sağ veya sol tarafına alır ve öylece oturur. Dilerse çıkıp işine
gidebilir. Eğer karşısında namaz kılan yoksa, dilediği takdirde cemaate
doğru döner. Namaz kılanın yüzüne karşı dönüp durmaz; çünkü namaz
kılanın yüzüne karşı oturmak mekruhtur. Fakat namaz bitmiş olmayıp,
kılınacak sünnet bulunursa, imam "Allahümme entesselâmü ve minkesselâm"
denilinceye kadar yerinde durur, sonra kalkar ve sağa, sola, ileriye
veya geriye çekilerek o sünnet namazı kılar. Eğer kendisi başka bir
şeyle uğraşmayacaksa, bu sünneti gidip evinde kılabilir. Çünkü
sünnetlerin evde kılınması daha faziletlidir. Ancak cemaat imam hakkında
kötü bir zan besleyecekleri düşüncesi varsa, sünnetleri eve gitmeden
kılmalıdır.
Yalnız başına namaz kılanlara gelince, bunlar farz namazları
kıldıkları yerde durabilirler ve sünnetleri de orada kılabilirler.
Bununla beraber nafile namazları başka bir tarafa çekilip kılmaları daha
güzeldir.
Cemaat, kıyam rükü, secde gibi yapılması gerekli rükünlerde,
Sübhaneke ile Tesbihat ve Tahiyyat gibi dua ve zikirlerde imama uyarak
bunları yaparlar. Fakat sözle yerine getirilmesi gereken kıraat rüknünde
imama uymaz, imamın aşikare okuduğu Kur'anı dinler ve susar.
Bu İmamı Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. Bu iki zata göre, aşikare
okunan namazlarda cemaatin okuması tahrimen (harama yakın) mekruh olduğu
gibi, gizli okunan namazlarda da cemaatin okuması böylece mekruhtur.
İmam cemaate öncülük etmektedir. Bunun için imamın okuması, cemaatin da
okuması demektir. Nitekim bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:
"Kimin imamı varsa, imamın okuyuşu o kimse için de okuyuştur"
Fakat İmam Muhammed, gizlice kıraat yapılan namazlarda cemaatin da
kıraat yapmasını caiz görmüştür.
(İmam Malik'e göre, gizlice Kur'an okunan namazlarda muktedi
(imama uyan) da gizlice okur; bu müstahsendir. İmam Ahmed'e göre,
gizlice okunan namazlarda muktedi de gizlice okur. Bundan başka imamın
namazlarda aşikare okuyuşunu cemaatten herhangi biri işitmezse, o da
kıraatta bulunur, bu vacibdir. Fakat işitirse, okuması caiz olmaz, imamı
dinlemesi gerekir. İmam Şafîî'ye göre de, gizlice Kur'an okunan
namazlarda muktedi, Fatiha'dan başka ayetler de okur. Aşikare kıraat
yapılan namazlarda ise, eğer rek'atı kaçırmayacaksa, yalnız Fatihayı
gizlice okur.)
İmam namaza başlamak için tekbir alırken ellerini yukarı
kaldırmasa, Sübhaneke'yi okumasa, rükü ve secde tekbirlerini almasa ve
bunlardaki tespihleri söylemese, "Semiallahu limen hamideh" demeyi,
tahiyyatı ve selamı terk etse veya teşrik tekbirini getirmese, cemaat
bunları yapar. Bu dokuz şeyde cemaat imama uymaz.
İmam Muhammed'e göre imam, "Sübhaneke'yi terk edip Fatiha'yı okuduktan
sonra sûreye başlamış olsa, artık cemaat da "Sübhaneke"yi okumaz.
İmam kunut duasını, bayram tekbirlerini, birinci oturuşu,
tilavet secdesini, sehiv secdesini terk etmiş olursa, cemaat da terk
eder. İmam bir secde fazla yapsa veya bayram tekbirlerini ashabı
kiramdan rivayet edilen mikdardan ziyade alsa veya cenaze namazında
dörtten fazla tekbir getirse veya yanılarak beşinci rekata kalksa,
cemaat bu işlerde imama uymaz. İmam beşinci rekata kalktığı zaman
bakılır: Eğer imam dördüncü rekattan sonra oturuş (ka'de) yapmışsa,
cemaat oturarak bekler, imam hemen dönüp teşehhüdü iade etmeksizin selam
verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat imam kalktığı
beşinci rekat için secdeye varırsa, cemaat kendi başına selam verip
namazdan çıkar. Eğer imam dördüncü rekatın arkasından oturuş (ka'de)
yapmamış ise, cemaat yine bekler. Eğer imam hemen kıyamdan ka'deye dönüp
ondan sonra selam verirse, cemaat da onunla beraber selam verir. Fakat
imam beşinci rekatı secde ile bağlarsa, hepsinin namazı bozulmuş olur.
Bu durumda cemaatin yalnız başına teşehhüdü yapıp selam vermesi fayda
vermez.
Vitir namazında, cemaat daha Kunut duasını bitirmeden imam
rüküa varsa, cemaat da varır. Ancak Kunut duasından henüz hiç bir şey
okumamış olsalar, imam ile rüküda bulunmayı kaçırmayacak şekilde bir
mikdar okurlar.
İmam (vitirde) kunut duasını unutup rüküa gittiği halde, cemaat
ona uymamakla imam başını kaldırıp kunut duasını okuduktan sonra tekrar
rüküa gitmekle cemaat da ona uymuş olsalar cemaatin namazı bozulur.
Cemaatla kılınan namazlarda safların düzgün olmasına,
aralarında açıklık bulunmamasına dikkat edilir. İmam olan zat da buna
dikkat edip cemaatı uyarır. Safların en faziletlisi birinci saftır.
Sonra sırası ile arkaya doğru fazilet azalarak gider. İmama yakın
bulunmanın fazileti pek çoktur. 180- Cemaatten birinin saf arkasında
yalnız başına durup imama uyması mekruhtur. Ancak saflar arasında
duracak bir yer bulamazsa, o zaman kerahet olmaz.
İmamı rüku halinde bulan kimse, imama uymak için ilk saflara
gittiği takdirde rekatı kaçıracağından korkarsa, son safa geçerek imama
uyar, saflardan birine katılmaksızın tek başına yalnızca bir yerde durup
imama uymaz; rekat kaçırılacak olsa bile...
Namaz kılanın önünden geçmek mekruhtur. Ancak önünde bir perde,
ağaç, direk benzeri bir engel bulunursa mekruh olmaz. Bu kerahiyet,
kırlarda, büyük mescidlerde namaz kılanın secde edeceği yerden geçmek
halindedir. Çünkü böyle büyük ve açık yerlerde namaz kılanın önünden hiç
geçilmemesinde güçlük vardır. Evlerde ve küçük mescidlerde ise, namaz
kılanın mutlak surette önünden geçmekle kerahet meydana gelir.
İmamın karşısında bulunan sütre (duvar gibi bir engel), cemaat için de
yeterlidir. Daha önce bu açıklanmıştı.
Yüksek veya aşağı bir yerde namaz kılanın önünden geçildiği
takdirde bakılır: Eğer geçen kimse ile namaz kılanın bazı azaları
arasında bir hizaya gelme ve karşılaşma olursa, geçen kimse günah
işlemiş olur; değilse olmaz. Bununla beraber hiç bir zaman namaz
bozulmaz.
Bir görüşe göre, geçenin aşağı yarısı, namaz kılanın yukarı yarısına
gelecek şekilde karşılaşma olsa yine kerahet olur; yerde namaz kılanın
önünden ata binmiş bir kimsenin geçmiş olması gibi...
İmam abdestsiz olarak namaz kıldırdığını, cemaat dağıldıktan
sonra anlamış olursa, mümkün olduğu kadar bunu cemaate duyurması
gerekir. Bir diğer görüşe göre de, cemaata bildirmek gerekmez.
Bir imamın taşradaki akrabasını görmek için, bir zaruret veya
dinlenmek için yılda bir hafta kadar imamlık hizmetini bırakması adete
ve şeriata göre hakkıdır.
Bir özür bulunmadıkça cemaata devam etmelidir. Devam
edilmemesini mubah kılacak özürler, teyemmümü mubah kılacak derecede
olan hastalıklardır. Felce uğramak, yürüyemeyecek kadar yaşlı olmak, kör
olmak, haksız yere saldırıya uğramaktan korkmak, şiddetli yağmur ve
çamur bulunmak, soğuk ve karanlık hali olmak, hizmet etmeye mecbur
olduğu ve ayrıldığı zaman zarar göreceği bir hasta bulunmak, yolculuğa
çıkma hazırlığı ile uğraşmak gibi sebeblerdir. Din ilimleri ile uğraşıp
kitab yazmak, fıkıh öğrenip öğretmek de, bu özürlerden sayılır. Bununla
beraber devamlı olarak, bu meşguliyet yüzünden, cemaatı terk etmek doğru
değildir.
Yalnız gevşeklik ve tenbellik yüzünden cemaatı terk edip duran
kimse, cezaya hak kazanır, şahidliği kabul edilmez. İmam bid'at ehlinden
olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. Cemaata
devam etmek istediği halde, haklı bir özürden dolayı muntazam bir
şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabına
kavuşur.
(*) "Allah'ım! Sen selamsın ve selam sendendir. (Bütün
noksanlıklardan berisin. Dünya ve ahiret selameti de ancak senin
yardımınla olur. Sen mukaddessin), ey celal ve ikram sahibi olan
(Rabbim! )..."
Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen |