Seferilik ve Seferi Namaz Meselesi
Seferin Anlamı ve Müddeti
Sefer ve Müsaferet, lügatta herhangi bir mesafeye gitmektir. Bunun karşıtı "ikamet"dir.
Din yönünden sefer, belli bir uzaklığa gitmektir. Bu da orta bir yürüyüşle
üç günlük (onsekiz saatlik) bir uzaklıktan ibarettir, Buna: "Üç merhale" de
denir. Orta yürüyüş, piyade yürüyüşüdür. Kafile halinde develerle olan
yürüyüşlerde ise orta yürüyüş, deve yürüyüşüdür.
Denizlerde de, yelken gemileri ile havanın mutedil olması esas
alınır. İşte karalarda böyle bir yürüyüşle, denizlerde de mutedil bir havada
yelkenli bir gemi ile onsekiz saat sürecek bir uzaklık "Sefer Müddeti"
sayılır.
Demek ki bu yolun yalnız gidilecek mesafesi muteberdir. Yoksa gidip
dönülmesine ait mesafesi muteber değildir.
Vatanında veya vatan hükmünde olan bir yerde oturan kimseye "Mukîm"
denir. Böyle bir yerden çıkıp en az onsekiz saatlik bir mesafeye gitmeye
başlamış olan kimseye de, din deyiminde "Misafir=Yolcu" adı verilir.
Yolculuk hali, esasen zorluk ve sıkıntıdan boş kalmaz. Bunun için
dinimiz yolcular için bazı kolaylıklar göstermiştir. Yolculukda gece-gündüz
devamlı olarak yola devam edilemez. Dinlenmeye ihtiyaç görülür. Bunun için
fıkıh kitablarında üç gün üç gece diye sefer müddetini göstermek buna aykırı
değildir. Bu bakımdan bir günlük normal yürüyüş, ortalama olarak altı saat
kabul edilmiştir. Bazı yolculuklarda zahmet ve meşakkat olmasa da, hüküm
şahsa değil, cinse göre olacağından sefer hükmü bütün yolculuk hallerini
kapsar.
Fıkıh alimlerinden bazılarına göre, sefer müddeti onsekiz fersahlık
bir mesafeden ibarettir. Bir fersah, üç mil ve her mil de 20 dakika sürecek
olsa, onsekiz fersah "18" saat etmiş olur. Bir fersah, on iki bin adım, bir
mil de dörtbin adım sayılmaktadır. Bununla beraber fersahlar düz yerler ile
dağlık yerlerde ve dereliklerde bulunan durumlara göre değişir. Düz bir
arazide bir fersah mesafe bir saatte alınabileceği halde, dağlık bir yerde
böyle bir mesafe bir saatte alınamaz. Onun için bu konuda fersah bir ölçü
sayılmamalıdır. Şu da var ki, fersah esas alındığı takdirde bir çok
meseleler çözümlenmiş olur.
Örnek: Tren ve uçakla olan yolculuklarda, gidilecek yerin kaç
fersah olduğu göz önüne alınır. En az onsekiz fersahlık bir mesafeye
gidilecek olursa, sefer müddeti gerçekleşmiş olur. Sefer hükmü uygulanmaya
başlar. Böylece taşıtların yürüyüş halini göz önünde bulundurmaya gerek
kalmaz. (Doğrusu üç İmam da bu fersah şeklini kabul etmişlerdir. İmam Malik
ile İmam Ahmed'e göre, sefer müddeti "16" fersahdır. On altı fersah da 48
mildir. Bir mil ise altı bin el arşınıdır. Buna göre sefer müddeti, seksen
kilometre ile altıyüz kırk metreye ulaşmış olur. İmam Şafiî'nin ilk görüşüne
göre bir gün bir gecedir. Son görüşüne göre ise, "48" mildir.)
Gidilecek bir yerin hem karadan, hem de denizden yolu bulunsa,
yolcunun gideceği yol esas alınır. Bir beldeye deniz yolu ile on iki saatte
ve kara yolu ile onsekiz saatte gidilecek olsa, karadan gidenler misafir
sayılır, denizden gidenler sayılmaz. O yerin karadan iki yolu bulunduğu
takdirde de hüküm böyledir. Sefer mesafesinde bulunan yoldan gidenler ancak
misafir sayılır.
Yolculuk hükmünün uygulanması, oturulan yerin yola çıkıldığı
yöndeki evlerinden ayrıldıktan ve en az üç günlük bir vere gidilmesine niyet
edildikten sonra başlar. Onun için bu evler tamamen geçilmedikçe ve sefere
niyet edilmedikçe, sefer hali başlamış olamaz.
Bir beldenin kenarlarında olup "Fina-i Mısır" denilen yerler de o
beldeden sayılır. Bunlar çoğunlukla bir ok atımından (dört yüz adımdan) az
bir mesafe teşkil ederler. Belde ile bunlar arasında tarlalar ve bostanlar
bulunmadıkça beldenin ekleri ve tamamlayıcıları sayılırlar. Onun için
bunları da geçmek gerekir ki, yolculuk hükmü başlamış olsun.
Şehrin dışındaki bağlar ve bostanlar, bekçilere ve bostancılara ait ev ve
kulübeler şehirden sayılmaz.
Seferin Hükümleri
Yolcular hakkında bir takım kolaylıklar ve ruhsatlar
gösterilmiştir. Şu uygulamalar bu kolaylıklardandır: Ramazan ayında yolculuk
halinde bulunan kimse için, orucu sonraya bırakmak mubahtır. Misafirler
(yolcular) için mestler üzerine mesih üç gün üç gecedir. Misafir dört rekat
farz namazlarını iki rekat olarak kılar. Buna: "Kasr-ı Salat" denir. Biz
Hanefilerce, misafirin böyle namazını kısaltması gerekir. Buna aykırı olarak
bu farzların dört rekat olarak kılınması mekruhtur. Bununla beraber iki
rekat kılıp da teşehhüdde bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa,
farzı yerine getirmiş olur. Bu son iki rekat nafile sayılır. Ancak selamı
geciktirmiş olmasından dolayı hata işlemiş olur. Fakat birinci teşehhüdü
terk etse veya önceki iki rekatta kıraatta bulunmamış olsa, farzı yerine
getirmiş olmaz. Sabah ve cuma namazlarında da hüküm böyledir.
"Kasr-ı Salat=Namazı kısaltmak", Peygamber Efendimizin
hicretlerinin dördüncü yılında meşru kılınmıştır. Meşru oluşu, kitab, sünnet
ve ümmetin icmai ile sabittir. (İmam Şafiî'ye göre misafir (yolcu) olan
kimse serbesttir. Dilerse dört rekatlı farzları dört rekat olarak kılar)
Misafir kimse, vatanına dönünce yolculuk hükmünden çıkar. Vatanında
beklemeyi niyet etmesi şart değildir. Fakat kendi asıl vatanından başka bir
yere gidip orada niyetsiz olarak beklemekle misafir olmaktan çıkmaz. Ancak
en az onbeş gün bu beldede oturmaya niyet ederse, o zaman sefer hükmünden
çıkar. Onbeş günden az ikamete (oturmaya) niyet etse veya ayrı ayrı iki
beldede onbeş gün ikamete niyet edip bunlardan yalnız birinde onbeş gün
durmasa, misafirlik hükmü son bulmaz.
Bir misafir, bulunduğu yerde onbeş gün durmayı niyet etmeyip bugün,
yarın çıkacağım diye uzun zaman orada kalacak olsa, yine misafirlik
hükmünden çıkmaz. Öyle ki, bir beldeye gidip belli bir işini gördükten sonra
dönmek kararında olan bir kimse, o işin onbeş günden az bir zamanda
yapılamayacağını bilmedikçe yine sefer hükmünden çıkmaz, mukim sayılmaz.
Eğer onbeş günden önce bitmeyeceğini biliyorsa, niyet etmese bile mukim
sayılır.
Sahrada ikamete niyet sahih değildir. Ancak göçebe halinde olup
çadırlarda oturanlar, kendilerine ve hayvanlarına onbeş gün yetecek yiyecek
ve içecekleri bulunduğu takdirde, sahralarda onbeş gün oturmaya niyet
ederlerse, mukim sayılırlar. Bu durumda onlar, bu yerden kalkıp onsekiz
saatlik bir yere gitmeyi niyet etmedikçe, mukim olmaktan çıkmazlar.
Sefer ve ikamet hallerinde, kendisine uyulan kimsenin niyeti
geçerlidir. Ona uyanın niyetine itibar yoktur. Onun için asker,
kumandanının, köle efendisinin, işçi iş verenin, öğrenci hocasının, peşin
olan nikah bedelini almış bulunan kadın, kocasının niyetine göre mukim veya
misafir olur.
Sefer hususunda henüz buluğ çağına ermemiş çocuğun niyeti geçerli
değildir. Bunun için böyle bir çocuk hakkında sefer hükümleri uygulanmaz.
Çünkü sefer hususunda, sefer müddeti olan bir mesafeye gitmeyi niyet etmek
şart olduğu gibi, fikrinde özgür olmak ve buluğ çağına da ermiş bulunmak
şarttır. (Şafiî'lere göre, mümeyyiz olan (kâr ve zararını seçen) çocuğun
sefere niyeti geçerlidir, namazını kısaltabilir.)
Sefer halinde bulunan bir kimse, tabi bulunduğu şahsın niyetini,
nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorusuna da cevab alamadığı takdirde,
üç günlük mesafeye gidinceye kadar namazlarını tam kılar; ondan sonra
kısaltmaya (kasra) başlar. Düşman eline esir düşen bir müslüman hakkında da
hüküm böyledir. Herhangi bir sebebden dolayı soru sorulamaması da soruya
cevab alınamaması gibidir.
Dar-ı harbde (düşman yurdu içinde) askerin ikamete niyeti sahih
değildir. Fakat güvenlik teminatı ile böyle bir bölgede bulunan
müslümanların orada ikamete (onbeş günden fazla durmaya) niyet etmeleri
sahihdir.
En büyük idareci de, sefer konusunda diğer insanlar gibidir. Buna
göre bir idareci, sefer müddeti olan bir yolculuğa niyet etmeksizin
memleketi dahilinde dolaşıp dursa, namazlarını tam kılar. Fakat sefer
müddeti olan bir yere gitmeyi niyet edip dolaşırsa, namazlarını kısaltır.
Sahih olan budur. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve onun
dört halifesi, Medine'den Mekke'ye gidince dört rekatlı farz namazları
ikişer rekat olarak kılarlardı.
Namaz vakti devam ettikçe, misafirlik ve ikamet bakımından, namazın
vasfı değişebilir; vakit çıkınca da, vasıf kararlaşmış olur. Bunlarda vaktin
sonu, yani "Allahü Ekber" diyebilecek bir zamanın kalmamış olması
muteberdir. Buna göre bir misafirin namazı, vakit henüz tamamen çıkmadan
vatanına dönmesi ile veya bir yerde onbeş gün ikamete niyet etmesi ile
namazı iki rekattan dört rekata döner. Fakat namazını henüz kılmadan vakit
çıkıp da, ondan sonra vatanına dönse veya bir yerde onbeş gün ikamete niyet
edecek olsa, artık bu namazı iki rekat olarak kaza eder, dört rekat olarak
kaza etmez. Çünkü vaktin çıkması ile, namazın vasfı (misafir namazı olması)
kararlaşmış olur.
Yolculuk halinde bulunan bir kadın haiz iken, gideceği yere üç
günden az bir mesafe kaldığı esnada temizlenecek olursa, namazlarını tam
olarak kılar.
Mukimin kazaya kalan namazları sefere çıkması ile, misafirin de
kazaya kalan namazları ikamete niyet etmesi ile değişmez. Onun için ikamet
halinde olan bir kimse, sefer halinde kazaya kalmış olan namazlarını ikişer
rekat kılacağı gibi, sefer halinde bulunan kimse de, ikamet zamanında kazaya
kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.
Mukim misafire, misafir de vakit içinde mukime uyabilir. Şöyle ki:
Bir mukimin vakit içinde olsun olmasın, misafire uyması sahihdir. Misafir
iki rekati kıldıktan sonra selam verince, mukim kalkar ve kıraat yapmaksızın
namazını tamamlar. Yanılsa da, bundan dolayı sehiv secdesi yapmaz. Çünkü bu
mukim bir lâhık demektir. Lâhık bahsine bakılsın!
İmam olan misafirin, namazdan önce veya namazdan sonra cemaata
dönerek: "siz namazınızı tamamlayın, ben misafirim," demesi müstahabdır:
Misafire gelince: Bu da ancak vakit içinde mukime uyabilir. Bu halde dört
rekatlı bir farz namazını mukim gibi tam olarak kılar, İmama vakit içinde
uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönmüş olur. Fakat vaktin
dışında, yani kendisi misafir iken kazaya kalmış dört rekatlı bir namazında
mukime uyması sahih olmaz. Çünkü böyle kazaya kalmış namazı, evvelki iki
rekat olarak kararlaşmıştır.
Misafir ile mukim, dört rekatlı bir namazı kazaya bırakmış olsalar,
bu namazda misafir mukime uyamaz. Çünkü bu namaz, misafir için iki rekat
olarak kararlaşmıştır. Onun için birinci oturuş misafir için farz olduğu
halde, mukim için farz değildir, vacibdir. O halde farz namaz kılan, nafile
namaz kılana uymuş olur ki, bu caiz değildir.
Misafir vakit içinde mukime uymuş iken namazı bozulsa bunu yine iki
rekat olarak kılar. Çünkü onun imama uyması bozulmuştur.
Yolculuk veya yağmur sebebi ile iki vakit namazı bir vakitte kılmak
caiz değildir. Yalnız hac mevsiminde Arafat'da öğle ile ikindi namazlarını
öğle vaktinde ve akşam ile yatsı namazlarını Müzdelife'de yatsı vaktinde bir
arada cemaatla kılmak caizdir. (Hac bahsine bakılsın!)
(Üç imama göre, bir özür sebebi ile, öğle ile ikindi veya akşam ile
yatsı namazlarını öne almak veya geciktirmek suretiyle bir vakitte toplamak
caizdir. Öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınabileceği gibi,
ikindi vaktinde de kılınabilir.)
Sefer hükümlerinin uygulanması hususunda, yolculuğun meşru olup
olmaması arasında fark yoktur. Bunun için efendisinden kaçmış bir köle veya
haksız yere kocasından kaçmış bir kadın sefer müddeti yola çıkınca namazını
iki rekat kılar ve isterse orucunu da sonraya bırakabilir. (Üç İmama göre,
böyle yolcular, misafirler hakkındaki kolaylıklardan yararlanamazlar. Onlar
bu ihsana ehil değillerdir.)
Yolculuğun Sona Erip Ermemesi
Asıl vatana dönmekle yolculuk hali sona erer. Orada ikamete niyet
edilmesi gerekmez. İkamet vatanı böyle değildir, orada (en az onbeş gün)
oturmaya niyet lazımdır.
Bir insanın doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği
veya içinde barınmayı kasdedip başka bir yere yerleşmek için gitmek
istemediği yer, onun "asıl vatanı"dır!. Bir kimsenin böyle doğduğu,
evlendiği, içinde yerleşmeye karar verdiği yer olmayıp yalnız içinde en az
onbeş gün kalmak istediği yer de, onun için bir "İkamet Vatanı"dır. Yeter ki
o yer, böyle oturmaya uygun olsun.
Bir misafir için, onbeş günden az oturmak istediği yerde onun
"Sükna Vatanıdır". Buna itibar edilmez. Bununla vatan-ı aslî de değişmez,
vatan-ı ikamet de değişmez. Burada yolculuk hükümleri uygulanır.
Asıl vatan, kendi misli ile bozulur, ikamet vatanı ile bozulmaz.
Şöyle ki: Bir kimse içinde doğup büyüdüğü veya evlendiği yeri terk edip
başka bir beldeye yerleşse, artık önceki vatanı, asıl olmaktan çıkar.
Sonradan orada olsa, onbeş gün oturmaya niyet etmedikçe, farz namazlarını
dörder rekat kılması gerekmez. Fakat asıl vatanından geçici olarak çıkıp
başka bir yeri ikamet vatanı edindikten sonra asıl vatanına dönse, niyete
muhtaç olmaksızın mukim olur, namazlarını tam olarak kılması gerekir.
İkamet vatanı, asıl vatanla ve diğer bir ikamet vatanı ile ve sırf
yola çıkmakla bozulur, aralarında sefer mesafesi bulunması şart değildir.
Örnek: Bir kimse yolculuğu sırasında bir beldede bir ay kalmaya niyet edip
bu kadar durduktan sonra tekrar yola çıksa veya diğer bir beldeye gidip
orada en az onbeş gün oturmaya niyet etse, artık evvelki belde ikamet vatanı
olmaktan çıkmış olur. Oraya tekrar dönmekle mukim olmaz. Orada mukim
olabilmesi için tekrar en az on beş gün oturmaya niyet etmesi gerekir. Fakat
ikamet vatanından ikamet müddeti içinde geçici bir iş için sefer müddetinden
az bir kaç saatlik yola gidip dönmekle ikamet vatanı bozulmaz.
Vatanından çıkıp en az üç günlük uzaklıkta olan bir köye gitmek
isteyen kimse, daha oraya gitmeden yolda bir beldede onbeş gün oturmaya
niyet etse, bir görüşe göre burası bir ikamet vatanı olur. Diğer bir görüşe
göre ise, olmaz.
Vatanından sefer niyeti ile ayrılıp henüz üç günlük bir mesafe
almadan vatanına dönmek isteğinde bulunan bir yolcu, dönüp daha vatanına
gitmeden önce, geriye dönüşü ile namazlarını tam olarak kılmaya başlar.
Çünkü böyle bir yolculuğu bozmakla yolculuk bırakılmış olur.
Bir misafir, içinde oturmak istemediği bir beldede evlenecek olsa,
bir görüşe göre mukim sayılır, diğer bir görüşe göre mukim sayılmaz. Tercih
edilen görüş de budur.
İki beldede birer zevcesi olan kimse, bunlardan herhangisinin
yanına giderse mukim sayılır. Fakat bunlardan biri vefat eder de, bulunduğu
beldede kendisine ev, bağ ve bahçe gibi şeyler kalacak olsa, oraya gitmekle
mukim sayılmaz. Fakat diğer bir görüşe göre, orası yine onun vatanı
sayılacağından mukim olmuş olur.
(Malikilere göre, bir yolcu gittiği yerde tam dört gün oturmaya
niyet edip kendisine yirmi vakit namaz farz olacak bir durum olsa, mukim
sayılır. Namazlarını kısaltamaz. Bu müddete, o yere fecrin doğuşundan sonra
girdiği gün ile oradan çıkacağı gün dahil değildir.
İmam Şafiî'ye göre, bir yerde, girip çıkma günlerinden başka, tam
dört gün oturmaya niyet edilmesi, ikamet sayılır, namazlar orada kasredilmez
(kısaltılmaz).
Hanbelilere göre de, bir yerde, oturmaya elverişli olmasa dahi,
oturmaya niyet eden veya yirmi namazdan fazla farz bulunacak bir zaman
durmaya niyet eden kimse mukim sayılır; namazlarını kısaltamaz.)
Kaynak: Büyük İslam ilmihali. Ömer Nasuhi BİLMEN.