abdestsiz namaz-fikihsiz tasavvuf
Abdestsiz namaz - Fıkıhsız tasavvuf
Ahmet TAŞGETİREN
Hani, Nasreddin hoca'ya sormuşlar: -Hocam, abdestsiz namaz olur mu? Hoca,
-Olmaz, demiş. Adam üstelemiş: -Ama ben kıldım oldu. Hoca ne desin...
Her dinin bir fıkhı var. "Amentü"den "Hayat"a kadar her alanı düzenleyen
ölçüleri ihtiva eder. Bir tür dinin hayat - kişilik ölçüleridir.
"Karma namaz" veya "Başörtüsüz namaz" olayında asıl aksayan şey, sanırım,
insanlarımızın fıkıh konusunda bilgisizlikleri ve fıkhın önemi konusundaki
duyarsızlıklarıdır.
Yani, böyle bir duyarlılık ve bilinç gelişmemiştir diye düşünüyorum.
Bazı tasavvufi yönelişlerde bu var: Fıkıhsız, şeriatsız tasavvuf.
Hatta kimi Batı ülkelerinde "İslam'a inanmadan tasavvufa bağlananlar" var.
Tabii ki bunun adı "İslam tasavvufu" değil. Ya da buna "tasavvufun yoldan
çıkmış hali" demek mümkün. Ki tasavvuf, "yolun hukuku"nu kalbe nakşetmek
anlamına gelir. Yol Allah yolu, Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.) yoludur.
"Tarikat" da yol demektir. Tasavvuf yolculuğunun adı "seyrü süluk"tur.
Tasavvuf elbet kalbi bir yoğrulma işidir. Yani kalbi Allah Teala ile
birliktelik şuuruna erdirme, O'na yakınlık bilincini kazanma, dolayısıyla
adeta "O'nun murakabesi altında bir hayat sürme" idrakidir.
İslam tasavvufu, bütün bunların bir hayat disiplini oluşturacağına inanır.
Bir tür "Peygamber ahlakı ile ahlaklanmaktır - Ki o ahlak, Allah Teala
tarafından bildirilen Kur'an ahlakıdır. -" bu. Ya da O'nun eğittiği ilk
neslin kalb ve hayat kıvamına ulaşmaktır. "İslam'ın Peygamberinin
hayatındaki Müslümanlık kıvamı" dır ideal İslam kıvamı...
Buna, İslam tasavvufu içinde kalblerini yoğurmuş ve Kur'an'ın ifadesiyle
"Allah dostu" diye nitelenebilecek kişilik arınmasına erişmiş insanlar, çok
özel bir ihtimam gösterirler. Kur'an'la yoğrulmak ya da Peygambere benzemek,
onlar için sonsuz bir koşudur adeta. "Peygamber"in önem verdiği her şeyi
önemsemek, ihmal etmemek, "Peygamber"in hayatında yer almayan şeyleri hayat
dışında tutmak aynı şekilde bir hassasiyet konusudur. Bütün çağların merkez
insanı, önderi O'dur bir anlamda. O ve elbet, O'nun getirdiği Kitap'tır...
Kur'andır. Fıkhın kaynağı da Kitaptır ve Peygamberdir.
"Fıkıh duyarlılığı" bir kalb iklimi yaşamak demek olan tasavvufta, duygu
fırtınalarında savrulmayı ve çizgi kaymalarını önler... "Kalb evrilip
çevrilebilen bir organ" olarak görülür tasavvufta. Onun için Hazreti
Peygamber "Ey kalbleri evirip çeviren Rabbim, benim kalbimi senin dinin
üzerinde sabit kıl" diye dua etmeyi öğretir mü'minlere... Tasavvuf kalble
uğraşır, ama kalbi savruluşlara kapılıp gitmek değildir amaç, kalbi "Allah'a
yakınlık" bilinciyle yoğurmaktır. Onun adı takvadır, ihlastır, haşyettir,
imandır...
Bu yol savrulmasını önlemek için İslam tasavvufunda "Mürşid"lik belki de en
önemli disiplindir. Ona "Mürşid-i kamil" adını verir İslam tasavvufu. Mürşid
, "yol gösteren" insan demektir. Kalb terbiyesinin bir tür yol göstericiliği
zaruri kıldığına inanılır. Ve bu işi "kemal sahibi bir insan"ın yapması
istenir. Bu ifadenin mefhumu muhalifinde "Mürşid-i nakıs" gibi bir hadise
var demektir. Yani hem irşad makamında bulunup, hem de o makamın "kemal"
ölçüsüne ulaşamayan insanın, yol göstericiliği meselesi... İnsanları
İslam"la yoğuracaksınız ama İslam'ı bilmiyorsunuz. İnsanları Allah Teala'nın
yolunda yürüteceksiniz ama Allah Teala'nın insanoğluna bildirdiği hayat
çerçevesinden kopuksunuz... Nasıl olacak bu iş o zaman?
Son olaya iştirak etmiş insanlar, belli ki Cuma namazını önemsiyorlar. Bu,
"İslam Fıkhı"nın bir yansıması... Peki ya ötesi? İşte görülüyor ki
"Ötesi"nde sorunlar var. Oysa "Cumanın farziyyeti" de fıkıhla
belirlenmiştir, "tesettür" de, namazda böylesine "ihtilat"ın olmaması da...
İslam bünyesinde oluşmuş bilgi disiplinleri var. Tefsir, Hadis, Fıkıh...
Bunların bilginleri yetişmiş... Sormak gerekir onlara... Ben biliyorum ki,
bir çok Allah dostu, tereddüt ettikleri konularda, -ki herkes her alanın
alimi değildir- o sahanın alimine sormaktan kaçınmamışlardır.
Çünkü Kur'an'da bildirilir ki, "Allah'a en çok onun kulları arasında alim
olanlar haşyetle yaklaşırlar, (yani) O'nun hoşnutluğunu kaybetmekten
kaçınırlar, korkarlar." (Fatır Suresi, 28) Ve ben inanırım ki, Allah
dostları, Allah'ın huzuruna O'nu hoşnud edecek bir "İslami hayat kıvamı" ile
çıkma konusunda son derece duyarlıdırlar.
Fıkıh, insanı savruluşlardan koruyan bir hayat çerçevesi kazandırır
insana...
Çağımızda, iletişim alanında biriken güç ve onun oluşturduğu tahakküm müthiş
savruluşlara itiyor insanları... İnsan kendisini belirli disiplinlere bağlı
hissetmezse, öyle bir savruluş içine düşer ki, her uzvu bir çalı parçasında
kalabilir.
Başa dönersek;
Birilerinin, namaz kılacak bir insana, "Abdestsiz namaz olmaz" demesi
gerekir.
-Ben kıldım oldu, ile Müslümanca bir hayat oluşturulamaz.
Kaynak: http://www.ahmettasgetiren.com.tr