Mesnevi'de Namaz
Mevlana Celaleddin Rumi
Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: "Allâh'ım,
biz senin huzûrunda kurban olduk." Kurban keserken Allâhuekber dersin işte,
öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada
beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve
hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan
kurtulur, namazda "Bismillahirrahmânirrahîm" demekle kurban olur gider.
Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh'ın huzûrunda saflar halinde
dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.
Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek,
kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh'ın huzûrunda ayakta durmağa benzer.
Cenâb-ı Hakk; "Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın,
ve bana ne getirdin?" diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi
ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı,
kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu
nerelerde kullandın?
Gözünü, kulağını, aklını, irâdeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu
kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi
satın aldın? Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben
bağışladım;onlar ne oldular?" Allâh'ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan
yüz binlerce haberler, sualler gelir.
Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır,
utancından iki büklüm olur ruküa varır. Utancından ayakta durmağa gücü
kalmaz, ruküda: "Subhane rabbiye'1-azîm" diyerek Allâh'ın noksan sıfatlardan
berî olduğunu söyler.
Sonra o kula Hakk'tan ferman gelir; "Başını kaldır da sorulan
sorulara cevap ver." denir. Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat,
dayanamaz; o günahkar, utancından yine yüz üstü yere kapanır.
Ona tekrar; "Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver."
diye ferman gelir. O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz
yine yılan gibi yüz üstü düşer.
Cenâb-ı Hakk; "Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan
kıla, birer birer senden soracağım" diye buyurur.
Allâh'ın heybetli hitabı, onun rûhuna te'sir ettiği için, ayakta
duracak gücü kalmamıştır. Bu ağır yük yüzünden ka'deye varır, dizleri üstüne
çöker. Cenâb-ı Hakk ise; "Haydi söyle, anlat." diye buyurur.
"Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye
vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster." Kul yüzünü sağ tarafına
döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. Onlara niyâzda
bulunur da der ki: "Ey mânâ pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu
günahkarın ayağı da, örtüsü de çamura battı." Peygamberler selam veren kula,
derler ki: "Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada
hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti.
Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi
üzme, bizim kalbimizi kırma."
Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar
da ona; "Sus." derler. "Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini
bizden çek de kendi cevâbını Allâh'a kendin ver." derler.
Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun
gönlü, yüz parça olur.
O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duâya başlar."Allâh'ım,
herkesten ümidimi kestim. Evvel ve ahir kulunun başını vuracağı, sığınacağı
sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur." Namazdaki bu hoş işaretleri
gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla... Aklını başına al
da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa
dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allâh'ın büyüklüğünü düşünmeden
yere başını koyup kaldırma.
Kaynak: Mevlânâ, Mesnevi, Trc, Şefik Can, Cild II, s. 188-190,
Beyit: 2143-2175