TASAVVUF KONUSUNDA DİKKAT
EDİLECEK İLKELER
Tasavvuf ve
tarikat konusunda göz önünde bulundurulması gereken
önemli bazı hususlar şu şekilde özetlenebilir:
1.
Tasavvuf Kur'an ve hadislerde bahsedilen incelikler ve
İslam'ın manevi özü, tarikat ise bu öz istikametinden
sûfiler tarafından geliştirilen düzenlenen şekildir.
İbadet, ahlâk ve dinî heyecandan, insanın iç dünyasını
zenginleştirip ruhî ve mânevî yönden kendini
geliştirmesinden ibaret olan birinci kısmı kabul etmek
ve uygulamak her müslümanın üzerine farzdır. İkinci
kısım ise ihtiyarîdir. Zira özel bir hayat tarzıdır ve
bir gönül meselesidir. Bu yola girmeyenlerin girenlere,
girenlerin de girmeyenlere saygı göstermesi, hoşgörülü
davranması gerekir.
2.
Tasavvuf yolunu tutan ve tarikata girenler diğer
müslümanları küçümseyemezler. Zira kibir haram, tevazu
farzdır.
3.
Tasavvuf yolu ince bir yoldur ve bu yolda ehliyetli,
kâmil bir rehbere ihtiyaç vardır. Her şey erbabından
öğrenilirse doğru öğrenilmiş olur. Kendi başına bu yolda
yürüyenlerin yolu kaybetmeleri daima ihtimal
dahilindedir.
4.
Tasavvuf ince ve uzun olduğu kadar zor ve tehlikeli bir
yoldur. Ebû Ali Kûzbârî, "Biz bu yolda bıçağın sırtı
gibi bir noktaya ulaştık, azıcık sağa sola meyletsek
cehenneme düşeriz" demiştir. Çok kârlı olan bir işin
riski de çoktur. Onun için bu yola giren kimse, şeytan,
nefis, benlik, şöhret, menfaat gibi tehlikelerin ve
yalancı cazibenin çok olduğu bu yolda gayet ihtiyatlı ve
son derece dikkatli olmalıdır.
5.
Genel olarak müslümanların makbul ve muhterem saydıkları
Bâyezîd-i Bistâmî ve İbn Arabî gibi mutasavvıfların,
şeriatın hükümlerine aykırı gibi görünen bazı fıkir ve
ifadelerine bakıp bunlar hakkında suizanda bulunmak ve
acele hüküm vermek doğru değildir. Konuyu uzmanlarına
sormak, yanlış anlamalara elverişli hususları onlarla
müzakere etmek gerekir.
6.
Derecesi ne kadar yüksek olursa olsun bir velî günah
işleyebilir. Peygamberlerden başkası günahsız değildir.
Ancak günah işleyen velîler günahta ısrar etmezler,
ederlerse velî sıfatını kaybederler. Fâsık ve fâcir
(günahkâr) bir kişi özel anlamda velî, yani Hak dostu
olamaz. Bunlardan uzak durmalıdır.
7.
Velîlerin, akıl ve dinî hükümlerle bağdaşmaz görünen
sözlerini işitenler ve bu tür hallerini görenler bu
konularda onları kendilerine örnek almamalı, delil
saymamalı, bu tür söz ve ifadeleri onların özel yaşayışı
veya hatası sayıp kendileri şeriatın hükümlerine bağlı
kalmalıdırlar. Çünkü dinin açık hükümlerine, emir ve
yasaklarına bağlı olmak esastır. Bu olmadan tasavvuf da
olmaz.
8.
Tasavvuf alanında müslümanlar asırlar boyu olgunlaşarak
gelişen kültür birikimi ve gelenek sebebiyle zengin bir
mirasa, büyük bir ilim ve irfan hazinesine sahiptir. Bir
müslüman tasavvuf kitaplarını okuyabilir, tasavvufi
düşünceden yararlanabilir. Bunun için tasavvuf yoluna
girmesi ve bir şeyhe bağlanması gerekmez. Ancak tasavvuf
kitaplarında gördüğü her şeyi doğru kabul etmemelidir.
İnsan elinden çıkan her kitapta doğru da yanlış da
vardır. Yanlışı olmayan tek kitap Kur'ân-ı Kerîm'dir.
9.
Velîlerin kerameti vardır ve haktır. Bir velînin velî
olması için kerameti olması da şart değildir. En büyük
keramet iyi bir ahlâk sahibi olmaktır. Hatta istikamet
(doğruluk, dürüstlük) kerametten üstündür. Mânevî
kerametler maddî kerametlerden çok daha makbuldür. Bu
sebeple kerametleri ve menkıbeleri ölçü almamak ve
abartmamak gerekir.
10.
Velîler keşf ve ilham denilen bir yolla özel bilgiler
alabilirler. Keşf ve ilham yoluyla elde edilen en sağlam
bilgiler bile ancak ilhama mazhar olan kişinin kendisi
için delil olabilir. Başkaları için bağlayıcı delil
değildir. Bu tür bilgilerden yararlanmak için bunların
Kur'an ve hadislerin açık ve kesin hükümlerine aykırı
olmaması şarttır.
-
Bu yazı www.kubacami.org adlı internet sitesinden
alınarak düzenlenmiştir. |