Bir namazı vaktinde kılmaya "edâ" vaktinden sonra
kılmaya da "kaza" denir. Vaktinde kılınamayan namaza "faite" denir.
Çoğulu "fevait"'tir.
Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazın kazası farz,
vitir namazının kazası ise vacip olur. Kaza edilecek sünnet sayısı
azdır. Şöyle ki, bir sabah namazının farzı ile birlikte sünneti de
vaktinde kılınamamışsa, o günün, güneşin doğmasından 50-55 dakika kadar
sonra öğle namazını vaktinden biraz önceye kadar bu sünnet, farz ile
beraber kaza edilir. Kuşluk vaktinden önce ve istivadan sonra kaza
edilemez. İmam Muhammed'e göre bu sünnet yalnız olarak da vaktinde
kılınmamış olsa yine kuşluk vakti ile istiva arasında kaza edilir.
Bir özür olmaksızın namazın kazaya bırakılması büyük
günahlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Güvene kavuştuğunuz
zaman namazı kılın. Çünkü namaz mü'minlere vakitleri belirlenmiş olarak
farz kılınmıştır." (en-Nisa, 4/103) Namazı özürsüz kazaya
bırakmanın günahı o namazı kaza etmekle kalkmaz, ayrıca tevbe etmek de
gerekir.
Meşru bir özür sebebiyle namaz kazaya bırakılabilir. Bu
özürler: Düşman korkusu, bir ebenin doğum yapacak kadının başından
ayrılması halinde çocuğun veya annesinin öleceğinden korkması bu özürler
arasında sayılabilir.
Namazı bilerek ve tembelliği yüzünden kazaya bırakan kimse
günahkar olur ve bu namazı kaza etmesi vaciptir.
Kazaya Kalan Namazlar Nasıl Edâ edilir?
Bir namazın eda şekli nasılsa kazası da aynı olur. Mesela
seferde iken dört rekatlı bir namazı kaçıran kimse bunları ister seferde
isterse asli vatanına döndükten sonra kaza ederken iki rekat olarak kaza
eder. İkamet halinde tam olarak kılınması gereken namazları kazaya
bırakan kimse de bunları hazarda veya seferde yine tam olarak kaza eder.
Namaz kaza edilirken bir sıra gözetilmesi gerekir mi? Eğer
namazı kaza edecek kişi tertip sahibi ise, kaza namazı ile vakit namazı
arasındaki sıraya uymak gerekir. Tertip sahibi değilse, bu namazı kaza
etmeden diğerlerini kılabilir.
Bir kimsenin tertip sahibi sayılması için altı vakitten fazla
namazı kaza kalmamış olmalıdır. Vitir namazı dahil altı vakit namazı
kazaya kalınca tertip sahibi olmaktan çıkar.
Bir kimse ne kadar namazının kazaya kalmış olduğunu bilmese,
galip olan kanaate göre hareket eder. Eğer böyle bir karara varamazsa,
borcundan kurtulduğuna kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılması
gerekir.
Kaza namazı kılan kimsenin yanında cemaatle vakit namazına
başlanırsa, namazını tamamlamadıkça cemaate iştirak edemez.
Kaza namazını evde kılmak daha uygundur. Çünkü bunu açığa
vurmak Cenab-ı Hakka karşı bir cür'et sayılır ve başkaları için kötü
örnek teşkil edebilir.
Kaza namazları üç kerahet vakti dışında her vakitte
kılınabilir. Bunlar: Güneşin doğma, batma ve zeval (güneş tam
tepedeyken) vaktidir.
Kaza namazıyla meşgul olmak nafile namazla meşgul olmaktan daha
önemlidir. Fakat beş vakte bağlı olan sünnetler müekked olsun gayri
müekked olsun bundan müstesnadır. Yani sünnetleri terk ederek, bunların
yerine kazaya niyet etmek uygun değildir. Aksine bu sünnetlere niyet
edilmesi daha uygundur. Hatta kuşluk ve teheccüd namazı gibi haklarında
hadis bulunan namazlar da böyledir. Bunlara da bu şekilde nafile olarak
niyet edilmesi evlâdır. Çünkü bu sünnetler farz namazlarını tamamlar.
Ayrıca bunların telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise belirli
vakitleri olmadığı için telafileri mümkündür.
Farz namazlarını kazaya bırakarak günaha giren kimsenin, bu
günahtan kurtulmak için sünnetleri feda etmesi uygun değildir. Böyle bir
kimsenin fazla ibadet yaparak Yüce Allah'ın affına sığınması gerekirken,
kendisi için Rasulullah (s.a.)'ın şefaatinin tecellisine vesile olacak
bir kısım sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl uygun olabilir? Hem
farzları kazaya bırakmak hem de vakit namazlarını sünnetten tecrit etmek
iki kat kusur olmaz mı? Fetvaya esas olan görüş budur. Bu görüş Ömer
Nasuhi BİLMEN Merhuma aittir.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, Delilleriyle İslam İlmihali
s.,388-393. |