SEYR Ü SÜLÛK VE NEFSİ
TEZKİYE
Seyri sülûk
insanın tasavvuf disiplini altında yürüyüşünü ifade eden
bir terimdir. İnsan sonsuz bir sefer içindedir. Bizim
bitişini gördüğümüz, sülûkun dünya planında yürüyen
kısmıdır.
Seyri
sülûk, eğilim, renk, irk, iklim vs...ye göre bir takım
farklı özellikler gösterir. Son çağların en büyük İslam
düşünürlerinden biri olan Sah Veliyullah Dehlevi sülûkun
amacını, insan yapısındaki enerjiyi -Veliyullah buna
hayvani enerji diyor- tanrısal enerjinin- Veliyullah
buna melekliğe ait enerji diyor- kontrolü altına vermek
olarak gösteriyor.
Sülûkun Şartları:
1.Mürside
Teslimiyet: sülûkun ilk şartı mürşide teslim olmaktır.
Mürşitsiz sulûk mümkün değildir. Dinin hükümleri,
emirler-yasaklar bu isin genel çizgilerini, asgari
müştereklerini verir. Mürşid bu asgari müşterekler
üzerine oturttuğu disiplini sayesinde ferdin sübjektif
dünyasını aydınlatır ve onu yüceltir.
2.Geçmişi
Silerek Zihin ve Şuuru Berraklaştırmak: Erdirici bir
sülûk devresine girmek için geçmişi ve geçmişe ait değer
hükümlerini paranteze almak, bunların işe yarayanları
varsa sonradan kullanılmak üzere bekletmek gerekir.
Tasavvuf tarihi bize bu, "paranteze alma" nın çok ilginç
örneklerini vermektedir. Yola giren padişaha dilencilik
yaptırılmış, intisaba etmek isteyen vezire sokaklarda
sakatat sattırılmış, devrin en büyük ilim otoritelerine
tekkenin helaları temizlettirilmiş vs.
3.Makam
ve Menzillere Tam Uymak: Sülûk bir takım şartlara
uymakla gerçekleşir. Bu şartların her biri bir makama
bağlıdır. Makamın biri tamamlanıp şartları yerine
getirilmeden öteki makama geçilmez. Çünkü makamları
aşmak kesbidir. Yani kul kendi gayret ve emeğiyle
çözecektir bu isi. Gelip geçici tecelliler bir anlam
taşımaz. Hal ve cezbe, lutuf eseri olarak gelir ve
geçer. Makam ise kulun kendi gayret ve mücadelesinin
sonucu ve meyvesi olduğu için süreklidir.
Bütün
sofilerin öncelikle tanıdıkları makam tevbe makamıdır.
Bu makam aşılmadan hiçbir makama geçilemez.
Tavassufun
ideal insanı, insan-i kamil diye adlandirilir. İnsan-i
kamil, fena fillah (Allah'ın iradesinde kaybolmak)
mertebesine eren insana denir. Fena fillah "olumlu
iradeyi Yaratici'nın iradesinde eritmek" tir.
İnsan-i
kamil adayının vereceği ilk ve en önemli savaş kendi iç
aleminde meydana gelecektir. Dış alemde (buyuk alemde)
verilen savaş fertler, milletler arasında olduğu gibi,
küçük alemdeki savaş da o aleme has birtakım kuvvetler
arasında olmaktadır. Bu kuvvetlerin başında nefisle ruh
gelmektedir. Hırslar, hevesler, şehvetler....nefsin
güçlü kollarıdır. Bu güçlü kollara karsı, ne yazık ki
ruhun sadece aşk, samimiyet, gözyaşı, ıstırap,
sevgi....gibi, vurucu-kırıcı olmayan yumuşak parmakları
vardır. Bu mücadelede ruh hesabına başarının dünya
planında elle tutulur örneği insan-i kamildir.
Tasavvuf
düşüncesinde nefsi öldürme değil ıslah esastır.
Peygamberler, olumlu sıfatları yok etmek yerine ıslah
etmeyi, daha doğrusu onları lekeleyen bozukluk ve
pislikleri gidermeyi esas almışlardır.
Nefs
ve ruh aynı bütünün (benliğin) iki parçası, kutbudur.
Benliğin pozitif kutbuna ruh, negatif kutbuna nefs
demekteyiz. Her şey gibi benlik de iki kutbun varlığıyla
ayakta durur. Nefsi çıkartıp atarak bir yere varamayız.
Çünkü, o bütün kötülüklerine rağmen en yüce noktalara
çıkması için insana mervidenlik yapmaktadır. Ten ve ruh
iç içedir.
Ruh,
insanın Allah'tan kaynaklanan yönlerinin bütünü, nefs
ise beden kaynaklı vasıflarının tümüdür. İlim
çevrelerinin, özellikle ruh hekimlerinin "ruh" dedikleri
de, nefsin tecellilerinden başkası değildir. Tasavvuf
erbabı buna ruh-i hayvani demiş ve onu olumsuz olan
ruhtan ayırmıştır. Yukarıda sözü edilen ruh ise ruh-i
insani adını alan ve Allah'tan bir parça olan
tarafımızdır.
Tasavvuf
terimi olarak nefs "Kulun sıfatlarının, huylarının,
davranışlarının kötülerine verilen addır. (Kuseyrî;
Risale,1/305) Nefsin ahkamının en fenası, kendi arzusuna
uygun olan şeye "iyi, güzel" demesi ve arzuladığı her
şeyi yapma hakkına sahip olduğu vehmini taşımasıdır.
Nefs,
bir hayat kuvveti olup, hiçbir mucahede onu saf dışı
bırakamaz. O, temelli susturulamaz. En emin yol, nefsin
devamlı arzu ve isteklerine devamlı hayır demektir.
Nefse muhalefetle bütün hareketler ibadet haline gelir.
Nefs,
bedensel dilek ve davranışların kaynağıdır. Tıpkı ruh
gibi vücut kalıbımızda iş görür. Ruh, nefsi, nefs de
ruhu esir edebilir.
Nefs,
tabiatı gereği ruhun vazife ve isteklerinin tam tersini
gerçekleştirmek ister. Oysa ki kul, edeb'i kemale
erdirmeye memurdur. Bu yüzdendir ki nefse tolerans
tanımak, ruhun esaretine zemin hazırlamak demektir.
Nefsin istekleri bir problem, bir hastalık oluyorsa,
ilaç, onun isteklerinin tam tersini yapmaktır. Mevlânâ
nefse eşek diyor ve kurtuluşu eşeğin gittiği yönün
tersine gitmekte buluyor. Nefsi hizaya getiren, işi
kökünden halleder.
- Bu
yazı http://sircasaray.turkiye.org internet adresinden
alınarak düzenlenmiştir. |